Ana Sayfa » Üst Düzey Yönetici ve Sosyal Girişimci Ahu Büyükkuşoğlu Serter (MAN’96)

Üst Düzey Yönetici ve Sosyal Girişimci Ahu Büyükkuşoğlu Serter (MAN’96)

(Dergi Bilkent 43. sayı – Haziran 2025)

 

Fark Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahu Büyükkuşoğlu Serter (İşletme 1996) ile iş hayatını, sosyal girişimciliği ve kadın istihdamını gündeme aldık.

Bilkent sonrasındaki kariyer adımlarınızı öğrenebilir miyiz?

Bilkent, 90’lı yıllarda gelişmekte olan bir üniversiteydi. Kütüphane, en çok zaman geçirdiğim yerdi, gördüğüm en güzel kütüphaneydi. Radyo Bilkent’in kuruluşunda yer aldık, hatta bir radyo programımız vardı. Bizim için müthiş bir inkübasyon yuvası oldu Bilkent, hayallerimizi kurgulamamızı sağladı. İlerleyen yıllarda gittiğim her yerde herkes bana ‘ABD’de mi okudun?’ diye sormuştur. Hiçbir eksiğimiz olmadan, hatta fazlasıyla mezun olduk. Burs aldım okuldan, birçok imkânımız oldu ve hiçbir zaman unutmadım Bilkent’i. Bilkent İşletme sonrasında New York’ta yüksek lisans eğitimi aldım. Pace Üniversitesi’nden yatırım yönetimi üzerine MBA derecem var. Yüksek lisanstayken Wall Street’te, broker, trader ve fon yöneticisi olarak çalıştım. 2002’de Türkiye’ye dönmeden önce bir hedge fonunun yöneticiliğini yürütüyordum. Daha sonra, sanayi sektörünün ağırlıkla otomotiv ve beyaz eşya kanadında faaliyet gösteren aile şirketimiz Fark Holding’de çalışmak üzere Türkiye’ye geri döndüm. 2012’ye kadar CFO olarak görev yaptım. 2012’de yönetim kurulu başkanı oldum. Bu süreçte aile işinden bağımsız kişisel yatırımlar da yapmaya başladım; bazı yatırımların da girişimcisi oldum.

Aile şirketinize katılma sürecinizi anlatabilir misiniz?

Mezun olduktan sonra iki yıl ailemin işiyle ilgilenmiştim. Evet, güzel bir iş, ama şöyle düşünmüştüm: Sonsuza kadar öğreneceğim şey bu mudur? Bunun dışında bir dünya var mıdır? Başka neler var hayatta? Onları öğreneyim, sonra istersem yine gelirim ve o birikimle aile işine çok daha farklı şeyler katabilirim! Gelişimin durduğu anda dışarı çık, başka şey gör, tekrar içeri gel!

Kendimi yatırımcılık eğitimi almış bir girişimci olarak tanımlarsam, bugüne kadar yaptığım her şey, doldurmak istediğim kimliğin tamamlayıcısı olduğunu söyleyebilirim. Bir şey aklıma yatmıyorsa, ‘Bunu niye böyle kabul edelim?’ sorusu bende hep vardı. Çocuk yaştan beri böyleyim ki buna ‘asi olmak’ deniyor toplumda. Aslında toplumun daha çok asiye ihtiyacı var! Peki, nasıl? Sonuç odaklı ve bir amaç için asi olarak, iyi bir girişimci gibi düşünerek, savaşları seçip doğru zafer için mücadele ederek… Ancak böyle daha iyiye ulaşabiliriz.

Holdingin yenilikçilik ve dönüşüm stratejilerini nasıl yönlendiriyorsunuz?

Fark Holding’in bünyesinde Farplas Otomotiv, Fark Labs, Farel Plastik, Faraero & Farform Otomotiv, Casa Dell’Arte Hotel Bodrum, Casa Dell’Arte Lizbon Club House, Zai Bodrum gibi birçok işletme yer alıyor. Fark Holding’de teknolojiyi inovasyonla harmanlıyoruz; mobilite, sürdürülebilirlik, sağlık hizmetleri ve yeni teknolojiler gibi alanlarda dünya çapında çözüm üreten işletmeleri destekliyor, geliştiriyor ve onlara yatırım yapıyoruz. 2021’de Forbes tarafından Türkiye’deki en yenilikçi firma arasında gösterildiğimiz için gururluyuz.

Fark Holding’de dönüşüm ve yenilikçilik süreçlerimizi, içinde bulunduğumuz çağın gerçeklerini dikkate alarak şekillendiriyoruz. Elektrifikasyon, yapay zekâ ve derin teknoloji, sadece sektörümüzün değil, tüm dünyanın odağında artık. Biz de bu dönüşümü teknolojik bir yenilenme ve iş yapış biçimlerinin, değer zincirlerinin, topluma olan etkimizin yeniden tanımlandığı bir süreç şeklinde ele alıyoruz.

Mobilitenin elektrifikasyonu, araçların ötesinde, enerji üretimi, batarya teknolojileri, şarj altyapıları ve geri dönüşüm sistemlerini kapsayan çok katmanlı bir ekosistem dönüşümü gerektiriyor. Bu konuda uzun vadeli ve bütünsel bir yaklaşım benimsemekteyiz. Derin teknoloji, özellikle malzeme bilimi, enerji çözümleri ve endüstriyel otomasyon gibi alanlarda iş modellerimizi dönüştürmemize olanak sağlıyor.

Fark Labs, bu devinimin neresinde konumlanıyor?

Fark Labs, sadece bir inovasyon merkezi değil, hayatı hep birlikte iyileştirdiğimiz, anlam yaratan çözümlerin ortaya çıktığı bir platform. İnovasyonu fikir aşamasında bırakmadan hayata geçirmek için “Innovation as a Service” modeliyle hem kurumları hem de start-up’ları geliştiriyoruz. Kurumlar için yatırım tezi oluşturmaktan başlıyor, bir portföy meydana getiriyor, fon ve hibelere erişim sağlıyor, yenilikçiliği uygulanabilirleştiriyoruz. Start-up’larda en büyük mesele büyüme ve yatırımdır. Biz de yatırıma ve etkili yatırım kaynaklarına ulaşma, büyüme, küresele açılma ve doğru bağlantılar kurma yolunda destek veriyoruz.

Fark Labs çatısı altında, özellikle mobilite sektöründe dikkat çeken işlerimiz var. Elektrifikasyon, otonom sürüş ve mobilite çözümleri geliştiren girişimlere destek vermekteyiz. Geleceğin ulaşım çözümlerine katkı sağlamak ve bu alanda öncü olmak bizim için önemli. Ayrıca, sağlık ve yaşam teknolojilerinde bireyin yaşam kalitesini artıracak, veri ve akıllı çözüm odaklı girişimlerle birlikte çalışıyoruz.

Aile şirketlerinde nesil devrinin başlıca değişkenlerini yorumlar mısınız?

Nesil devri, yalnızca bir bayrak teslimi değil, değerlerin ve vizyonun da bir sonraki kuşağa aktarılma sürecidir. Bu geçişin sağlıklı olabilmesi için bana göre en önemli parametreler güven, şeffaflık ve ortak vizyondur. Aile içinde ve nesiller arasında açık iletişim kurulması, farklı kuşakların birbirini dinlemesi ve anlaması kritiktir. Yeni neslin kendi yolunu çizebilmesi için farklı bakış açılarına alan açmak gerekir.

Her dönem, kendi dinamiklerini beraberinde getirir; önemli olan, şirketin temel değerlerini korurken, bir sonraki neslin getireceği farklılıkları ve yenilikleri sistemle bütünleştirebilmek, değer yaratmayı merkeze alan bir yönetim anlayışını uygulanabilir kılmaktır.

Arya Kadın Yatırım Platformu’nuz nasıl doğdu?

Türkiye’de kadın istihdamının durumunu değerlendirebilir misiniz? Arya, kadınların ekonomik sistemin merkezinde yer alması gerektiğine duyduğumuz inanç sonucu ortaya çıktı. Yıllarca iş dünyasında şunu gözlemledim: Kadın girişimciler güçlü işler kursa da finansmana erişimde ciddi bariyerlerle karşılaşıyor, yatırım yapmak isteyen kadınlar ekosistemin dışında kalıyordu. Bu, bireysel bir sorun olmanın ötesinde, Türkiye’nin ekonomik kalkınması adına kaçırılan bir fırsattı.

Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranı hâlâ istenen düzeyde değil. Kadınlar, eğitimden iş hayatına geçişte, iş dünyasındaki yükselme süreçlerinde ve karar alma mekanizmalarına erişimde ciddi güçlüklerle karşılaşıyor. Sadece toplumsal cinsiyet eşitliği açısından değil, ekonomik büyüme ve kalkınma açısından da kritik bir mesele bu. Kadınların ekonomik sisteme aktif katılımı olmadan, sürdürülebilir bir ekonomik modelden bahsetmek mümkün olamaz. Ekonomik sistemin içinde aktif rol alan kadınlar, sadece kendi hayatlarını değil, toplumun tüm dinamiklerini değiştirme gücüne sahiptir. Atatürk’ün de dediği gibi: “Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!”

Aslında kadın girişimciler bu sürecin en kırılgan noktasında duruyorlar; finansmana ulaşamama, yatırımcıların ön yargıları, güçlü iş ağlarına dâhil olamama gibi yapısal sorunlar yüzünden ekonomik potansiyellerini gerçekleştirecek kaynaklara erişmekte zorlanıyorlar, yalnız kalıyorlar, büyüyemiyorlar.

Bu noktadan hareketle, Arya’yı ortağım Münteha Adalı’yla kurarken, hem kadınlara yatırım yapan bir yapı oluşturmayı hem de yatırım yapan kadınların sayısını artırarak onları sermaye sahibi ve karar verici pozisyonlara taşımayı amaçladık. Neden? Çünkü kadınların yatırım yapan tarafa geçmesi, onları sistemin gerçek karar alıcıları konumuna getirir. Bugün Arya’nın dokunduğu 3 bini aşkın ve sayıları sürekli artan kadın yatırımcı ve girişimci iş birliği yapıyor, birbirinden öğreniyor ve sermaye paylaşıyor.

Girişimcilik ekosisteminde kadın yatırımcıların sayısının artması adına ne gibi adımlar atılmalı?

Kadın yatırımcıların sayısını artırmak için öncelikle cesaretlendirmeye ve doğru bilgiye ihtiyaç var; çünkü kadınlar, fırsatları çok iyi görerek ve uzun vadeli düşünerek değer yaratan işlere yatırım yapabiliyor. Sosyal girişimcilik, bu dönüşümde çok kritik bir role sahip. Arya’da kadınların ekonomik bağımsızlıklarını güçlendiren, finansal okuryazarlıklarını artıran ve sürdürülebilir iş modelleri oluşturmalarını sağlayan pek çok program yürütmekteyiz.

20 milyon dolarlık bir hacme ulaşan Arya VC, 500’ü aşkın üyesiyle Arya Challenge Club, melek yatırım ağı Arya Retreat, Arya Yatırımcı Akademisi ve Arya Girişimci Akademisi gibi inisiyatiflerle, girişimci ve yatırımcılarla kol kola büyüyoruz. Yatırım dünyasına adım atmak göz korkutucu görünse de işin temeli ilişki ve güven üzerine kuruludur. Biz, kadınlara bu dünyayı tanıtıyoruz. Yatırımcı akademisi ile onları bilgilendiriyor, riskleri ve fırsatları anlamalarını sağlıyoruz. Her şeyden önce, kadınların beraber hareket ettiği ve desteklendiği bir yapıyı hedefliyoruz.

Önem arz eden bir diğer konu da yatırım modellerinin erişilebilir hâle gelmesi. Arya Melek Ağı’nda, kadınların birlikte yatırım yapabildiği, riski ve deneyimi paylaştığı kolektif bir zekâ oluşturduk. Arya Venture Capital ise Türkiye’nin ilk ve tek cinsiyet dengesi odaklı yatırım yapan girişim sermayesi yatırım fonu. Böylece ilk kez yatırım yapanlar bile kendilerini kaybolmuş hissetmiyor, harekete geçme cesaretini daha kolay buluyor.

Yakın geçmişte Avrupa Melek Yatırımcılar Ağı’ndan ödül de almıştınız.

Bu ödülü, sadece kendi adıma değil, tüm kadın yatırımcılarımız ve girişimcilerimiz adına aldım. Yıllardır kadınların yatırım ekosisteminde daha görünür olması için çalışıyoruz. Bu ödül, yaptığımız işin sadece Türkiye’de değil, küresel alanda da karşılık bulduğunu göstermektedir. Kadınların ekonomide daha güçlü yer alması yönünde attığımız adımların fark edilmesi ve uluslararası bir ödülle desteklenmesi, doğru yolda olduğumuzun bir göstergesidir ve bize daha fazlasını yapmak için ilham vermektedir.

Yatırımlarınızda hangi sektörlere ve kriterlere önem veriyorsunuz?

Geleceğin ekonomisine yön verecek alanlara yoğunlaşıyorum. Mobilite, elektrifikasyon, robotik, endüstriyel teknolojiler ve derin teknoloji benim için öncelikli; çünkü bu alanlar iş yapış şekillerimizin yanında yaşam biçimlerimizi de dönüştürüyor. Enerji dönüşümünden üretime, verimlilikten sürdürülebilirliğe kadar dünyayı daha ileriye taşıyacak çözümler, tam da bu sektörlerden doğuyor.

Benim için en kritik nokta, yatırım yapacağım girişimin dünyaya nasıl bir değer katacağıdır. Bir fayda sağlamayan, insan hayatına dokunmayan işlere yatırım yapmak bana çok anlamlı gelmez. Yatırım kararı verirken, yatırımın gerçekten bir soruna çözüm getirip getirmediğine ve ekibin bu işi hayata geçirebilecek vizyon ve kararlılığa sahip olup olmadığına dikkat ederim. Tabii ki işin ölçeklenebilir ve sürdürülebilir olması de önemli.

Ufukta yeni projeleriniz var mı? Hangi sahalarda fırsatlar görüyorsunuz?

Türkiye’nin en büyük potansiyelinin üretimde ve teknolojide olduğunu düşünüyorum. Ülkemizin üretim kası güçlü. Bu kası teknolojiyle desteklemezsek, geride kalırız. Ben de şu anda enerjimi elektrifikasyon ve endüstri teknolojilerine odaklanan yeni fonlarımıza veriyorum.

Elektrifikasyon, sadece mobiliteyle ilgili değil, enerji üretimi, depolaması ve kullanımında da büyük bir dönüşüm fırsatı veriyor. Türkiye’nin burada çok güçlü bir oyuncu olabileceğine inanıyorum. Batarya teknolojileri, enerji çözümleri ve elektrikli araçlara yönelik girişimler, önümüzdeki dönemde çok değerli olacak.

Endüstri teknolojileri tarafında da ciddi fırsatlar görüyorum. Türkiye’de sanayinin teknolojiyle yeniden şekillendirilmesi şart. Robotik, otomasyon, yapay zekâ… Bunları üretime daha fazla katmalıyız. Biz de o alanlarda çalışan girişimlere yatırımlarımızı sürdürüyoruz.

Girişimcilere, yatırımcılara ve kadın liderlere rehberlik edecek tavsiyeler vermek ister misiniz?

Bıkmadan usanmadan fırsat arayın, hiç yorulmadan öğrenin, araştırın. Hızlı ve analitik karar alın. Her konuda dürüst olun; ne kendinizi ne başkalarını kandırın. Bilgili ve değerli insanları bulun. Herkesin peşinden gittiği fikrin değil, kendi öngörülerinizin peşinden gidin, hatta o öngörülere yatırım yapma cesaretini gösterin. Her işin hiç küçümsemeden yapılabileceğine dair inancınız olsun. Çalışacağınız kişileri seçerken, yetenek ve yetkinlikten önce, insani değerlere öncelik verin. Güveni en önemli sermaye olarak kullanın. İşin gerektirdiği nitelik ve yetkinliğe göre ekip kurun, herkesi aynı amacın etrafında toplayıp motive edin. Ne zaman sabırlı ne zaman aceleci olunacağını da mutlaka iyi saptayın.

İş temponuzu ve aile hayatınızı nasıl dengeliyorsunuz?

Üç kızım var. İki kızım eğitimine devam ediyor. En büyüğü restoran şefi. Çocukların birer anne-baba projesi olmadığını düşünüyorum; onlar, kendi kendilerinin projesi. Çocuklara proje yapmayı öğretmek ve kendi hayatlarını kurmalarında serbestlik vermek lazım. Herkes, herkesin istediği gibi olmak zorunda değil. Ben çocuklarıma hayallerine ulaşmaları için gereken yetkinliği, özgürlüğü vermeye çalışıyorum, bu yolda yaşayabilecekleri sıkıntılara da pek müdahale etmiyorum. Sıkıntı, başarının bir parçasıdır. Hayat problemlerle dolu. Problem geldikçe çözmeyi öğrenecekler.

Hayatın farklı dönemlerinde farklı önceliklerim olabiliyor ve bunu kabullenmek bana iyi geliyor. İş, aile ve kendime ayırdığım zaman arasında mutlak bir denge kurmaktan çok, her şeye gerektiği kadar alan yaratmayı öğreniyorum. Kendime küçük ama anlamlı boşluklar bulabilmem çok kıymetli.

Özellikle sabahları erken kalkıp kendimle geçirdiğim zamanlar var; o anlarda okuyorum, düşünüyorum, yazıyorum. Bu bana gün içinde ihtiyacım olan zihinsel netliği sağlıyor. Ailemle geçirdiğim zamanlar ise benim en değerli alanımdır. Eşim, hayattaki en büyük şansımdır; o da benim gibi Bilkent mezunudur. Lisede, üniversitede, yüksek lisansta hep aynı sırada oturduk.

Bunların dışında denize çıkmayı çok seviyorum. Tekneyle vakit geçirmek iyi hissettiriyor, su üzerinde olmak dinginlik ve yeni fikirler getiriyor. Ayrıca, spor benim için olmazsa olmazdır, bedenimi hareket ettirdiğimde zihnim daha net çalışır. Hobilerim arasında sanat koleksiyonerliği de var; ama bu, artık bir hobiden ziyade, hayatımın besleyici bir ögesi.

Dilerseniz söyleşiye sanat ve koleksiyonerlik tutkunuzla nokta koyalım.

Sanat, çocukluğumdan beri hayatımın çok doğal bir parçası olmuştur. Annem resim yapardı, babam sık sık sanatçı atölyelerini ziyaret ederdi. Kardeşim Gamze ve ben sanatla iç içe büyüdük. Evimizde sürekli sanat konuşulurdu, hep bir üretim duygusu vardı. Sanırım o yüzden sanat hiçbir zaman uzaktan izlediğim bir şey olmadı; her zaman içinde olmayı, anlamayı, hissetmeyi istediğim bir dünya oldu.

2007’de Bodrum’da Casa dell’Arte’yi kurduktan sonra, sanatla ilişkim daha farklı bir boyuta taşındı. Orada sanatçıları daha yakından tanıma ve onların üretim süreçlerine şahit olma fırsatı elde ettim. Bu akış, bana sanatçılarla kurduğum ilişkinin sadece koleksiyonerlik değil, bir öğrenme ve kolektif üretim hâli olduğunu fark ettirdi. Casa dell’Arte’yi kurarken, sanatla iç içe bir yaşam alanı yaratmayı hayal ettik. Burası sadece bir otel değil, sanatçıların üretebildiği, eserlerini sergileyebildiği ve misafirlerin sanatla gündelik hayatları arasında doğal bir bağ kurabildiği bir mekân. Sanatı dört duvar arasından çıkarıp yaşamın içine taşımak istedik.

Sanatçılarla bire bir çalışmayı önemsiyorum. Casa dell’Arte’de düzenlediğimiz sanatçı rezidans programlarıyla, sanatçılara üretim için zaman yaratıyor ve ilham veren bir ortam sunuyoruz. Bir anlamda, sanatçının yalnız kalmadan, desteklenerek ve farklı disiplinlerle beslenerek üretim yapabileceği bir platform burası, aynı zamanda sanatseverler için bir keşif alanı. Koleksiyonumuzda genç ve çağdaş sanatçılara, özellikle kadın sanatçılara yer veriyoruz. Burada amaç, sadece eser göstermek değil, yeni sanatçılarla izleyiciyi buluşturmak ve farklı hikâyelere fırsat tanımak. Ben de şu an koleksiyonumda özellikle çağdaş sanat ve yeni medya işlerine yer veriyorum. Kadın sanatçılar benim gözümde ayrı bir yere sahip. Onların dünyaya farklı bir bakış sunduğuna inanıyorum; bu bakışı görünür kılmak bana ilham veriyor. Sanat, hayatımda sadece estetik bir deneyim değil, bir düşünme biçimi, bir yaşam şekli.

Koleksiyonerlik benim için eser toplamaktan ibaret değildir; yeni olanı keşfetmek, kimsenin henüz görmediğini görmek ve o işe, o sanatçıya alan açmak demektir. Sanat bana hep yeni bir perspektif kazandırdı; baktığımda görmeyi, duyduğumda anlamayı, sezgiyi ve vizyonu bir arada kullanmayı öğretti. Bugün iş dünyasında aldığım kararların arkasında da bu keşfetme ve öğrenme motivasyonu vardır.