(Dergi Bilkent 37. sayı – Haziran 2022)
Teknosa Genel Müdürü Sitare Sezgin (İşletme 1997), profesyonel hayatının yapı taşlarını dergimizle paylaştı.
İlk olarak eğitim geçmişinizi sorabilir miyiz?
İzmir Amerikan Koleji mezunuyum. Bilkent İşletme’den mezun olduktan sonra UMIST – Manchester Business School’da finans ağırlıklı işletme yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Bilkent’ten sonra kariyeriniz nasıl biçimlendi? Öğrenciyken hayal ettiklerimi tek tek gerçekleştirdiğim bir kariyer yolculuğum oldu. Çok çalıştım, hayallerimin peşinden koşmaktan hiç vazgeçmedim. Yenilikçi, geleceği parlak kurumların ve girişimlerin yönetiminde rol aldım. Bugün de yeni nesil perakendeciliği şekillendiren Teknosa’nın genel müdürlüğünü üstlenmekten hem heyecan hem mutluluk duyuyorum. İş hayatıma 1999’da Bain & Company’de danışmanlıkla başladım; sonrasında The Boston Consulting Group’ta kıdemli danışman pozisyonunda çalıştım. Çeşitli sektörlerden önemli şirketlerin inovasyon ve büyüme projelerinde danışmanlık yaptım; farklı iş kollarının ve şirketlerin dinamiklerini tanıdım, büyüme yolculuklarına tanıklık ettim. 2004’te ise Sabancı Topluluğu’na katıldım.
Sabancı Holding bünyesinde hangi şirketlerde ve görevlerde bulundunuz?
Sabancı Holding Perakende Grup Başkanlığı’nda strateji ve iş geliştirme müdürü, Akbank’ta yeni ürün ve kanal geliştirme bölüm başkanı olarak görev aldım. 2011-2018 yılları arasında Boyner Grup’ta yöneticilik yaptım. Bu süre zarfında Sabancı Topluluğu’na bağlı Carrefoursa ve Avivasa’da bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak da yer aldım. Şubat 2018’de Akbank’ın e-para şirketi AkÖde’ye genel müdür ve yönetim kurulu üyesi unvanıyla atandım. 1 Eylül 2021’den bu yana Teknosa’da genel müdürlük görevini yürütüyorum. 2004 – 2009 yılları arasında Sabancı Holding’de, Teknosa büyüme stratejisini oluşturan ekipteydim. Holdingde yönettiğim şirketlerde de Teknosa ile ortak çalışmalar yapmıştım. İlerleyişine bizzat tanıklık ettiğim Teknosa ailesinin tekrar bir parçası olmaktan çok mutluyum.
AkÖde’deki tecrübenizden yola çıkarak size finansal teknolojilerin günümüz endüstrilerine etkisini sorabilir miyiz?
Dijitalleşme uzun süredir şirketlerin stratejik yol haritasında önemli bir gündem maddesi. Örneğin, kuruluşundan başlayarak görev yapmış olduğum AkÖde’de Tosla uygulamasını hayata geçirmiş, gençlerin finansal ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bu yeni nesil platformla kısa sürede milyonlarca indirme sayısına ve müşteriye ulaşmıştık. Müşterilerin artan ve hızla değişen beklentilerine cevap vermek için farklı sektörlerdeki birçok şirket dijital dönüşüm yolculuğunu zaten başlatmıştı. Bu konuda yatırımlar sektörden sektöre farklılık gösteriyor ve artıyordu. İçinde bulunduğumuz pandemi süreci ise tüm dünyada dijitalleşmeye yeni bir boyut ve ivme kazandırdı. Tüketiciler, finansal hizmetler alanında bankacılık dinamikleriyle geliştirilen bir dijital üründen ziyade, dijital dünyanın dinamikleriyle geliştirilmiş bankacılık ürünlerine ihtiyaç duyuyorlar. Bankacılık sistemi ile finteklerin ortak işler yapacağını, kullanıcı dostu yeni yapılanmaların gelecekte daha da artacağını öngörüyorum.
Koronavirüs salgını iş ve insan kaynağı modellerinizi başka hangi yönlerden etkiledi?
Pandemiyle beraber müşterilerin beklentileri de derinleşti. Tüketiciler, hızlı ve kaliteli servis, her yerden erişim ve benzersiz bir müşteri deneyimi istiyor; kendilerine sunulan özel önerilere ilgi gösteriyor. Biz de bu doğrultuda derinlemesine müşteri verisiyle daha kişisel ve kapsamlı bir müşteri deneyimi yaratmaya odaklanıyoruz. Müşteriyi istediği ürünle, istediği kanalda, doğru zamanda, kolay, süratli ve en verimli şekilde buluşturmak amacıyla tüm temas noktalarında pek çok parametreyi takip ediyor, beklentilere göre yenilikler hayata geçiriyoruz. Belirsizliklerin arttığı, değişimin böylesine hızlandığı bir dönemde önceliğimiz, esnek ve çevik şirket yapımızı, bu çerçevede en değerli varlığımız olan insan kaynağımızı korumak. Yetenekleri bünyemize çekmek ve kültürel dönüşümü sağlamak için insan kaynağı ve teknoloji yatırımlarımızı en üst seviyede yapmaya devam edeceğiz.
Bu gündemle birlikte elektronik ve teknolojik ürün perakendeciliğinin rotası sizce nereye doğru çevriliyor?
Pandemiyle birlikte teknoloji daha net bir şekilde temel ihtiyaçlar arasına girdi. Uzaktan eğitim, evden çalışma, e-ticaret gibi konular hayatımızda daha çok yer kaplamaya başlayınca teknolojiye erişim daha kritik bir konuma geldi. Perakende sektöründe Covid-19 kaynaklı zorluklar yaşansa da alışverişin özgürleştiği ve hızlanan dijitalleşmenin yeni fırsatlar doğurduğu bir gelecek önümüze serildi; faaliyet gösterdiğimiz tüketici teknolojisi ürünleri pazarının potansiyeli de yükseldi. Türkiye’de son 10 yılın en yüksek büyümesini 2020’de kaydetmiş ve 89 milyar TL’lik ciro değeri elde etmiş olan bu pazar, 2021’de %27 büyüyerek 113 milyar TL’lik hacme ulaştı.
Sektörümüzde en hızlı değişim e-ticarette yaşandı. Özellikle sağlık tedbirleri nedeniyle mağazaların kapalı olduğu dönemler, tüketicilerin kalabalıktan kaçınma istekleri, evden konforlu alışveriş olanakları ve ürünlerin çeşitliliği de büyümeyi tetikledi. Araştırmalar, dünyada internet kullanan her 5 kişiden 4’ünün e-ticarete yöneldiğini gösteriyor. GFK verilerine göre Türkiye’de teknoloji ürünlerindeki internet satışları %41 arttı. Çevrimiçi satışların toplam satışlar içindeki payı ise %14’e yaklaştı. Burada çok güçlü bir potansiyel var.
Teknosa, pazarın ve e-ticaretin gelişimine paralel olarak fiziksel mağaza ve insan gücüyle birleştirilmiş, dijital bir elektronik perakendeciye dönüşüyor. Bu dijital dönüşümde sektör için bir ilk olan Teknosa pazaryeri ile internet sitemizde müşterilerimizin teknolojiye dair arayabileceği tüm ürün ve hizmetleri sunmayı hedefliyoruz.
Birçok farklı sektörde deneyim kazanmış olmanız iş yaşantınıza nasıl yansıyor?
Kariyerim boyunca özellikle perakendecilik, hizmet ve yeni nesil ödeme sistemlerini de kapsayan finansal hizmetler alanlarına yoğunlaştım. Pek çok ilki, yeniliği ve dönüşüm projelerini deneyimli ekiplerle birlikte hayata geçirme şansı buldum. Sabancı Holding, Boyner ve Akbank gibi güçlü kadın liderlerin yönetimde olduğu kurumlarda çalıştım. Rol model konusunda çok şanslıydım. Tüm bu etkileşimli süreç, iş hayatında atacağım her bir adımda bana yol gösterdi.
Yöneticiler üst düzey yönetim konumlarına ilerlerken hangi yetenek ve düşünce setlerini güncellemeli?
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Lider, önde yürüyen değil, yol gösteren olmalıdır.” sözü daima pusulam olmuştur. Değişimin bu kadar hızlandığı bir dünyada şirketlerin esnek, yenilikçi, cesur, katılımı teşvik eden, sürdürülebilirlik ekseninde büyümeye odaklanmış liderlerle fark yaratacağını düşünüyorum. Duygusal zekânın ve sosyal becerilerin önemi artıyor. Liderlerden yaşadıkları toplumun ve dünyanın nereye gittiğini, insanların ihtiyaçlarını ve sürdürülebilir bir yaşamın gerekliliklerini iyi anlamaları, bir anlamda geleceği bugünden tasarlamaları bekleniyor. Bu da çeşitliliğin ve yeni fikirlerin yönetsel süreçlere katılımıyla mümkün. Bu bağlamda, özellikle kadınların ve gençlerin yönetim seviyelerinde fikirleriyle katkıda bulunmalarına ve daha aktif rol almalarına çok önem veriyorum.
Teknolojide Kadın Derneği’nin kurucularından ve etik komitesi üyelerindensiniz. Teknosa’da da benzer çalışmalar yürütüyor musunuz?
Bir kadın yönetici kimliğiyle sivil toplum kuruluşlarında etkin görevler almayı önemsiyorum. Teknolojide Kadın Derneği’nde teknolojide kadın çeşitliliğini artırmak için fen, teknoloji, mühendislik, matematik alanlarında okuyan genç kızları ve teknoloji sektöründe çalışan kadınları destekleme amacını taşıyoruz.
Daha güçlü ve eşit bir gelecek için önceliklerimizden biri toplumsal cinsiyet eşitliği. Daha çok kadın çalışanı şirketimize çekecek, kariyer yollarını açacak ve daha fazla yöneticilik rolü almalarını sağlayacak adımlarımızı güçlendiriyoruz. Ne mutlu ki Teknosa merkezinde kadın çalışan oranımız ilk kez %50’yi geçti. Kadın yöneticilerimizin oranı da bu yıl %38’e ulaştı.
Şirketimizde kadın liderlerin yetişmesine odaklanırken, kadınların hayata etkin katılımı ve dijital dünyaya uyumu adına toplumsal projeler de yürütüyoruz. 2007’den bu yana Habitat Derneği ile sürdürdüğümüz Kadın İçin Teknoloji projesinde 22 bini aşkın kadına dijital okuryazarlık eğitimi verilmesine katkı sağladık. Genç gönüllüler, katılımcılara e-hizmetler, sosyal medya, güvenli internet ve ofis programları çatısı altında farklı modüllerde eğitimler veriyor.
Geçtiğimiz yıl, Sabancı Vakfı ve Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) iş birliğiyle, şiddet mağduru ve teknolojiye erişimi kısıtlı kadınlara yönelik bir toplumsal farkındalık ve dayanışma hareketi de başlattık. Bu kapsamda herkesi, kullanmadıkları akıllı telefonları bağışlamaya ve şiddet gören kadınların seslerini duyurmasına katkı sağlamaya davet ediyoruz. Bağışlanan telefonların tamir ve bakımlarını Teknosa mağazalarında yaptıktan sonra kadınlarımıza ulaştırılması için TKDF’ye yolluyoruz.
Profesyonel ve toplumsal faaliyetlerinizin yoğunluğundan hobilerinize vakit ayırabiliyor musunuz?
İş ve özel yaşam dengesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yoğun iş temposunda toplantılar ve seyahatler vaktimin büyük bir kısmını alsa da sosyal yaşantıma, aileme ve arkadaşlarıma zaman ayırmaya özen gösteriyorum. Tarihe ve sanata çocukluğumdan beri meraklıyım. Yeni yerler keşfetmeyi, fotoğraf çekmeyi, sinemaya ve tiyatroya gitmeyi çok seviyorum. Spor da hayatımın önemli bir parçası; en yoğun zamanlarımda bile uykudan fedakârlık ederek sporu aksatmamaya çalışıyorum. Üniversite sonrasında kendi kendime bir söz vermiştim; her sene yurt içi veya yurt dışında hiç görmediğim 3 yeni yeri görme hedefi koymuştum. İlk kez 2020’de pandemi nedeniyle sözümü tutamadım. 2021’de ise hedefime tekrar ulaştım.
Seyahatlerinizde en çok nerelerden etkilendiniz?
En çok beğendiğim yerlerin başında Kamboçya ve Mısır’ı sayabilirim. Kamboçya’nın doğal güzellikleri, tapınakları ve yaşadıkları zorluklara rağmen mutlu ve güler yüzlü halkı beni çok etkiledi. Dünyanın en önemli uygarlıklarından Mısır’ı ise boydan boya 3 kez gezdim. Mısır deyince aklımıza genelde piramitler gelse de Luxor, Aswan ve Krallar Vadisi’ni gezmekten çok keyif almıştım.
Avrupa’da ise İtalya ve İspanya’nın bendeki yeri ayrıdır. Her ikisine de pek çok kez gittim. Neredeyse her yerini gezdiğim bu iki ülkede şehirlerin tarihi dokularına, müzelerine, kültürel zenginliklerine ve yeme içme kültürlerine hayranım.
Söyleşiyi Bilkent Üniversitesi’ne yönelik görüşlerinizle kapatmak ister misiniz?
Prof. İhsan Doğramacı’nın Türk eğitim dünyasına büyük katkısı, ülkemizin ilk vakıf üniversitesi Bilkent, kurulduğu günden bu yana yükseköğretimdeki farkını hem yurt içi hem de uluslararası platformlarda ortaya koyuyor. Üniversite sınavında dereceye girerek kazandığım Bilkent’te tam burslu okudum. Eğitimin, akademik kadronun ve öğrencilerin kalitesiyle, geniş kampüs olanaklarıyla harika bir üniversite hayatı geçirdim.
İş dünyasında da çok sayıda Bilkentli ile çalıştım ve çalışmaya devam ediyorum. Sevgili yeğenim de Bilkent mezunu. Gururla mezunuyum dediğim üniversitemin geçmişte olduğu gibi gelecekte de nice başarılara imza atacağına eminim.