(Dergi Bilkent 36. sayı – Aralık 2021)
STM Genel Müdürü Özgür Güleryüz (Elektrik-Elektronik Mühendisliği 1996), kariyer öyküsünü dergimizle paylaştı.
Söyleşiye eğitim geçmişinizle başlayabilir miyiz?
Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’nin ardından 1992’de Bilkent Üniversitesi ElektrikElektronik Mühendisliği Bölümü’ne girdim. 1996’da mezun olduktan sonra aynı bölümde yüksek lisansımı yaptım. Doktoraya da başlamıştım; ancak endüstride daha mutlu olacağımı düşündüm ve yurt dışında dünyaca tanınmış firmalara başvurdum.
Kariyeriniz nasıl biçimlendi?
1998’in yaz aylarında Nokia’dan geri dönüş aldım ve Finlandiya’da çalışmaya başladım. Nokia’dayken işin mutfağı olan araştırmageliştirme merkezinde çalışma imkânı buldum. Yaklaşık dört sene orada kaldım. O zamanlar Nokia en parlak dönemlerini yaşıyor, dünyanın en iyi yönetilen şirketi seçiliyordu. Ben de bu durumla ilgili hep şu latifeyi yaparım: Ben girdiğimde Nokia’nın pazar payı %14’tü; çıkarken yüzde %44 oldu! Benim için çok değerli bir tecrübeydi.
Orada çalıştığım süre boyunca şunu fark ettim: Finlandiya küçük bir ülke; ama birçok endüstride büyük başarılara imza atıyorlar. Bu başarının kökeninde inanılmaz bir vatan sevgisi var. Herkes ülkesine sahip çıkmaya çalışıyor. Ben de küresel tecrübelerimi memleketimiz için hayata geçirme hedefiyle Türkiye’ye, ailemin de yaşadığı Ankara’ya dönmeye karar verdim. Anneme de bunun sözünü vermiştim.
Zamanın telekomünikasyon sektörüne bakıldığında Ankara’da faaliyet gösterebileceğim pek mühendislik alanı yoktu. Ben de savunma endüstrisine geçmeye karar verdim. Ocak 2003’te Aselsan’a başladım. 2007’de Savunma Teknolojileri ve Mühendislik A.Ş.’ye, yani STM’ye transfer oldum; farklı kademelerde çalıştıktan sonra 2014 sonunda Aselsan’a döndüm. 2019’da genel müdür yardımcısı olarak STM’ye tekrar geldim. Temmuz 2020’den bu yana STM genel müdürlüğü görevime devam ediyorum.
Aselsan ve STM kadrolarında hangi görevleri üstlendiniz?
Aselsan’da Haberleşme ve Bilgi Teknolojileri Grup Başkanlığı’nın kripto bölümünde, gizlilik içeren projelerde çalışıyordum. Aselsan’ın o dönemde kriptolu cep telefonu geliştirme projesi vardı. Nokia’dan gelen çalışma birikimiyle doğrudan proje teknik sorumlusu olarak başlamıştım. Aselsan’dan STM’ye 2007’de uzman mühendis olarak geçtim. Avrupa Birliği projelerindeki teknik sorumluluk görevimi Tank Komuta Kontrol Bilgi Sistemi projesinin teknik sorumluluğu ve sistem mühendisliği takip etti. Bunların devamında Altay Ana Muharebe Tankı Projesi başladı. Orada 2 yıl proje yönetimi tecrübesi edindikten sonra 2,5 yıl sistemler müdürlüğü yaptım. STM’ye döndükten sonra 2014’e kadar kalite müdürü pozisyonundaydım.
Genel müdürlüğe atanma süreciniz nasıl gelişti?
STM’ye genel müdür yardımcısı unvanıyla geri dönmüştüm. Dönemin genel müdürü Murat İkinci’nin Roketsan’ın genel müdürlüğüne atanması ertesinde, yönetim kurulumuzun bu göreve içeriden birinin getirilmesine yönelik görüşüyle, STM’de genel müdür pozisyonuna layık görüldüm.
Genel müdürlük görevini bir Bilkent mezunundan devraldınız. Bu durum size neler hissettirdi?
Bilkent, potansiyeli yüksek öğrencilere sahip olan ve özellikle yurt dışında da tecrübe elde etmeye olanak tanıyacak bir eğitim veren bir üniversite. Bizlerin döneminden başlayarak çok önemli pozisyonlara gelmiş olan mezunlar var. Bir Bilkentliden bu görevi devralmak, bir şekilde bayrağı devam ettirmek anlamına geliyor ve kıvanç veriyor.
Liderlik ettiğiniz güncel projelerden örnekler paylaşır mısınız?
Ana faaliyet alanımız olan askeri denizcilik açısından Türkiye’de belli bir olgunluğa ve tecrübeye eriştik. En büyük motivasyonumuz, bu birikimi özellikle ihracat konusunda ilerletmek. STM’de öncelikle ülkemizin ihtiyaç duyduğu savunma teknolojilerini geliştirmek, sonrasında bu teknolojileri paylaşarak ekonomimize kazanç sağlamak amacındayız.
Savunma teknolojilerinin Türkiye için önemini yorumlar mısınız?
STM bu çerçevede nasıl bir rol üstleniyor? Savunma, kesinlikle çok stratejik bir konu başlığı. Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra yaşadığımız ambargo bir mihenk taşıdır. Günümüzde bile bunu yaşıyoruz. Biraz güçlenip birileriyle çıkar çatışması yaşadığınızda, başta savunma sektöründe olmak üzere, önünüze çeşitli engeller konuluyor. O dönemde belki de tersine mühendislikle başlayan faaliyetler sayesinde Türkiye bugün savunma endüstrisinde çok başarılı bir pozisyona ulaştı. Artık mühendislik anlamında çözemeyeceğimiz sorun yok. Her türlü teknik çözümü oluşturabilecek seviyedeyiz. Bunu daimî kılmak adına en temel motivasyonumuzu ihracat faaliyetleri oluşturuyor. Bu motivasyon, bize yurt içinde kritik teknolojiler ve mühendislik çözümleri geliştirmemiz için sürdürülebilirlik sağlıyor.
Türkiye, Cumhurbaşkanlığı ve Savunma Sanayi Başkanlığı’mızın yönlendirmesiyle, savunma endüstrisinde son 20 yıl ciddi bir atılım gösterdi. Bizler de bu atılıma mühendislik kabiliyetlerimizle katkılar sunduk; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçlarını özgün platform ve sistemlerle karşıladık. Bu çözümler, ana yüklenicisi olduğumuz ülkemizin ilk milli fırkateyni TCG İstanbul (F-515) gibi askeri deniz platformlarına, sahada askerimizin başarıyla kullandığı Kargu gibi taktik mini insansız hava aracı sistemlerine, siber güvenliğe, uydu ve uzay teknolojilerine varıncaya kadar birçok farklı alanda şekillendi.
STM’nin rolü aslında diğer savunma sanayii firmalarından farklıdır. Çok uzun süre danışmanlık faaliyetleri yürüten STM, Türkiye’deki savunma sanayii projelerininiçerisinde denetleyici bir rol üstlendi. O günden itibaren itici gücümüz şu oldu: Biz hiçbir zaman, hiçbir savunma sanayii firmasına rakip olmayacağız. Yüksek mühendislik içeren çözümler oluşturmak için, belki de kimsenin yapmak istemediği ya da gözünün korktuğu alanlara STM her zaman girmiştir. Bu alanların neredeyse tamamında başarılı sonuçlar almışızdır. Biz bir mühendislik firmasıyız. Çok büyük üretim tesislerimiz veya tersanemiz yok; ama mühendislik gücümüzle dünyanın her köşesinde askeri gemi inşa edebiliriz.
Türk savunma endüstrisinin küresel konumunu yorumlayabilir misiniz?
Savunma sanayii, dünyadaki en önemli sektörlerden bir tanesidir; çok ciddi rakamların döndüğü, çok büyük firmaların pazar payı kapmaya çalıştığı ve yerleştiği alanlardan biridir. Az önce değindiğim gibi savunma endüstrisinin Türkiye’deki gelişimi Kıbrıs Barış Harekâtı’yla başladı. O günden bu yana çok uzun zaman geçmemiş olmasına rağmen Türkiye şu anda her türlü mühendislik çözümüne imza atabilecek güce ve yetkinliğe sahip. Ülkenin ihtiyaçlarının büyük bir kısmını artık içeriden giderip hızla ihracata yönelebilme potansiyeline sahibiz. İnşallah daha çok ülkeye hem STM olarak hem Türk savunma sanayii olarak önemli projeler ve ürünlerle hizmetler sunacağız. Yine de daha yolun başındayız; kat edeceğimiz çok mesafe var.
İnsan kaynağınızı oluştururken önem verdiğiniz hususlardan bahsedebilir misiniz?
Beraber çalışacağımız arkadaşlarda sadece akademik başarı ve iş tecrübesine değil, aynı zamanda bizimle çalışma ve vatana hizmet etme motivasyonuna da bakıyoruz.
Genç üniversitelileri savunma endüstrisinde ne gibi kariyer olanakları bekliyor?
Bizler her zaman en yeni teknolojileri takip etmekle sorumluyuz. Bunları mümkün olan en kısa sürede, başkalarının da yapabileceğinden daha iyi şekilde yerine getirme yükümlülüğümüz var. Bu çerçevede, başta genç mühendislerimiz olmak üzere, her alanda yetişmiş ve ülkesine hizmet etmek isteyen gençlere savunma endüstrisinde büyük ihtiyaç var.
Teknoloji sürekli gelişiyor. Teknolojinin en yaygın olarak kullanıldığı alanların başında ise savunma sanayii geliyor. Günümüzde teknoloji o kadar hızla ilerliyor ki sivil ve askeri teknolojiler iç içe büyüyor. Savunma endüstrisinde ülkeler yoğun bir rekabetin içinde. Siz kendinizi savunmak amacıyla bir sistem geliştirdiğinizde karşı taraf her zaman daha teknolojik ve üstün bir sistem yaratmaya çalışıyor. Bir başka deyişle savunma endüstrisindeki mühendis ihtiyacı hiçbir zaman bitmeyecek.
Sizin için üst düzey yöneticiliğin en keyifli ve en zor yanları hangileridir?
STM’de mühendis olarak başlamıştım. Bugün ise hayal edemeyeceğim bir pozisyondayım. Kimi zaman büyük bir ülkenin savunma bakanıyla, genelkurmay başkanıyla veya kuvvet komutanlarıyla bir araya gelebiliyorsunuz. Karşıdaki şirket veya ülke sizden taleplerde bulunuyor. Yurt dışında önemli ülkelere ve kişilere bir hizmet sunabileceğiniz, onların ihtiyaçlarını giderebileceğiniz yetkinliğe sahip olmak, şirket ve ülke olarak bu gücü hissedebilmek gurur veriyor.
Bu gururun getirdiği yük ve sorumluluklar da var. Çok büyük projelere imza atıyoruz, çok ciddi sözleşme görüşmeleri yapıyoruz. Bütün bunların sorumluluğunu üzerinizde hissediyorsunuz. Şirket kimliğiyle karar vermeniz gereken durumlar var. Ülkeyi temsil ettiğiniz pozisyonlar var. Böyle bir yükü taşıyabilmek hiç kolay değil. Genel müdür yardımcılığından genel müdürlüğe atandığımda yükümün iki kattan da çok artacağını söyleyenler haklıymış.
Sektörünüz ve şirketiniz pandemi sürecinden nasıl etkilendi?
Covid-19’dan bütün sektörler gibi biz de etkilenmiş olsak da savunma endüstrisinde hayatın durması söz konusu değil. Yurt dışından çeşitli malzemelerin tedariki konusunda sıkıntılar doğduysa da STM’de yürüttüğümüz projeleri aksama yaşanmadan, belirlenen zamanlarda tamamlamayı başardık. Salgının başlangıcından itibaren çalışanlarımızı en iyi biçimde koruyabilecek önlemleri almaya çalıştık. Uzaktan çalışma yöntemleri olsun, dönüşümlü çalışma olsun, her türlü tedbirde hassas davrandık. Çalışanlarımız bizim en değerli varlıklarımız.
Bilkentli olmak size neler getirdi?
Ben biraz fazla Bilkentliyim! Bilkent’ten üç diplomam var: lisans, yüksek lisans ve E-MBA. Bilkentli olmayı her zaman gurur vesilesi olarak görmüşümdür. Bilkent’te öğrencilik çok kolay değildi; herkes bahar festivallerinde eğlenirken vizelere, finallere hazırlandığım dönemler çoktu. Beraber okuduğumuz arkadaşlardan birçoğu yurt içi ve yurt dışındaki saygın kurumlarda görev alıyor. Bu durum hepimiz için bir gurur kaynağı diye düşünüyorum.
Ben hep devlet okullarında okudum. Bilkent’te de bursluydum. Yerine getireceğimiz görevlerle ülkemize olan bu borcu ödememiz gerekiyor. O anlamda ben Bilkentli olmaktan her zaman gurur duydum, bundan sonra da gurur duymaya devam edeceğim.
Boş vakitlerinizde nelerle ilgilenirsiniz?
Eskiden balık tutmak, öykü yazmak gibi hobilerime vakit ayırabiliyordum; ama bu aralar iş sonrasına pek zamanım kalmıyor. Boş zamanlarımı mümkün oldukça çocuklarımla geçirmeye çalışıyorum. 4 ve 11 yaşlarında iki kızım var. Onlarla mümkün olduğu kadar oynuyor, dans ediyor, kafamızı dağıtmaya çalışıyoruz. Çocuklarımızdan vakit buldukça eşimle dizi seyrediyor ya da kitap okuyoruz.