Ana Sayfa » Hukukçu Derya Durlu Gürzumar (LAW’15)

Hukukçu Derya Durlu Gürzumar (LAW’15)

(Dergi Bilkent 42. sayı – Aralık 2024)

Derya Durlu Gürzumar Linkedin Profili

 

Hukuk Fakültesi mezunlarından Derya Durlu Gürzumar (2010 lisans, 2015 yüksek lisans) ile hukuk ve yapay zekânın kesişiminde söyleştik.

 

Hukuk okumaya nasıl karar verdiniz?

Bilkent Üniversitesi’ni seçme nedenlerinizi anlatabilir misiniz? Ortaokul ve lise eğitimimi İDV Özel Bilkent Laboratuvar ve Uluslararası Okulu’nda tamamladım. 2005’te liseden mezun olurken hem Uluslararası Bakalorya (IB) hem de Türkiye’deki üniversite sınav sonuçlarımla lisans eğitimimi yurt dışında da yurt içinde de okuma imkânım vardı.

İlk isteğim aslında konservatuvardı. Müzik, çocukluğumdan beri hayatımın büyük bir parçası oldu; yurt dışında okuyarak profesyonel anlamda piyano çalabilmek hep hayalimdi. Ben yine de tercihimi Bilkent Üniversitesi’nde Hukuk Fakültesi’nden yana kullandım. Bu seçimimde, başta üniversite kampüsünün sunduğu olanaklar olmak üzere, Bilkent Üniversitesi’nin dünyaca bilinen hocaları, zengin kütüphanesi, kültür ve sanata verdiği değerin yanı sıra özellikle Hukuk Fakültesi’nde kıymetli bir öğretim kadrosundan çok farklı alanlarda hem Türkçe hem de İngilizce hukuk dersleri alabilecek olmam belirleyici unsurlar oldu.

 

Bilkent’te aldığınız eğitimin size katkılarından söz edebilir misiniz?

Bilkent Üniversitesi’nde aldığım hukuk (lisans) ve ekonomi hukuku (yüksek lisans) eğitimlerimin ortak noktası, şüphesiz ki fakültenin güçlü akademik kadrosu ve zengin müfredatıydı. Türk hukukunun özellikle Kıta Avrupası ve Anglo-Sakson hukuk sistemleri içerisindeki yerini anlamamıza yardımcı olan derslerimiz, bize temel hukuk formasyonu sağladı. Böylece hukukun farklı dallarında uluslararası bir vizyonla yetiştik. Bu sayede, mezun olduktan sonra hangi alanda çalışmak istediğimizi daha bilinçli bir şekilde tercih edebilecek farkındalığa sahip olduk.

Bilkent Hukuk’un bana bir diğer katkısı ise 2008, 2009 ve 2010 yıllarında fakültemizi temsil ettiğim Willem C. Vis Uluslararası Ticari Tahkim Yarışması – Vis Moot’ta öğrendiklerim oldu. Dünyanın en büyük uluslararası ticari tahkim yarışmasında, Hukuk Fakültesi’nde verilen eğitimin tahkim gibi özellikli bir hukuk alanında nasıl uygulandığını öğrenmek ve bunu farklı ülkelerden binlerce öğrenciyle birlikte gerçekleştirmiş olmak, Bilkent’teki eğitim hayatımın en değerli tecrübesi sayılabilir.

Bu deneyimimden hareketle 2019, 2020 ve 2021 yıllarında Bilkent Hukuk Fakültesi’ni ulusal ve uluslararası tahkim yarışmalarında temsil eden öğrencilerimizi çalıştırdım. Öğrencilerimizin bu yarışmalarda Bilkent’teki hocalarımızdan aldıkları eğitimle Türkiye’de ve dünya çapında başarılara imza atmaları, Bilkent Hukuk’ta yeni kuşakların oldukça donanımlı bir şekilde yetiştirildiğinin göstergesi niteliğindeydi.

 

Mezuniyet sonrasında kariyeriniz nasıl ilerledi?

Bilkent’ten lisans diplomamı aldıktan sonra avukatlık stajımı İstanbul’da tamamlayarak İstanbul’da avukatlık yaptım. Avukat olarak çalışırken, İsviçre’de Luzern ve Neuchâtel üniversitelerinde, avukatlara yönelik ve İsviçre Tahkim Akademisi’nin çift diplomalı ileri seviye tahkim uygulaması eğitimini aldım. Ardından, Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Milletlerarası Özel Hukuk ana bilim dalında Prof. Dr. Bilgin Tiryakioğlu’nun yanında akademik çalışmalar yürütmek üzere Ankara’ya döndüm; aynı yıl Bilkent’te Ekonomi Hukuku yüksek lisans programına başladım. Bu süreçte uluslararası ticari tahkim alanının yolsuzluk konusuyla olan kesişimi üzerine, Neuchâtel Üniversitesi’nden Prof. Dr. Christoph Müller danışmanlığında doktora yapmaya karar verdim. Hâlihazırda, Neuchâtel Üniversitesi’ndeki doktora ve tez çalışmalarım devam ediyor.

 

Hukuk ve yapay zekâ kesişimi ne zaman mesleki ilgi alanlarınız arasına katıldı?

Dünyanın önde gelen meslek örgütlerinden Uluslararası Barolar Birliği (International Bar Association – IBA), 2017’de yapay zekânın hukuk hizmetleri üzerindeki etkisine ilişkin bir makale yarışması düzenlemişti. Yapay zekâ ile hukuk kesişiminin ilgi alanıma girmesi, o yarışma için yazdığım makalemin birincilik ödülüne layık görülmesiyle gerçekleşti.

Dünyada yapay zekâ alanında o dönem hızla artan gelişmelerin henüz Türkiye’de bir ivme kazanmamış olması ve bir avukat olarak yapay zekânın hukuk hizmetlerinin sağlanması üzerinde kaçınılmaz etkilerinin olacağını öngörebilmek, çalışmalarıma bu kesişimi de dâhil etmemi sağlayan sebeplerdendi. Bünyesinde 170’i aşkın ülkeden 190’ın üzerinde baroyu ve 80.000’den fazla hukukçuyu barındıran IBA’nın 2017’deki yıllık konferansında hem yarışma bursiyeri hem de konuşmacı olarak yer aldığım oturumlarda, yapay zekânın hukukun pek çok alanında farklı ülkelerde düzenlenmesiyle ilgili çalışmaların bulunduğunu gördüm; yasal düzenlemeyle regüle edilebilen sınırlı sayıdaki alanda da uygulamasının şaşırtıcı şekilde etkileyici ve faydalı olmasının yanında riskli sonuçlar da getirebileceğini tartışabilme fırsatı buldum.

2017’den sonra da gerek İstanbul Barosu’nun çeşitli etkinliklerinde ve yapay zekâ çalışma grubunda gerek IBA’nın düzenlediği ara toplantılarda ve yıllık konferanslarda, konuşmacı ve moderatör olarak yapay zekânın hukukta ve özellikle avukatlık hizmetlerinin sağlanması konusunda dünya çapındaki örnekleri inceleyebilme ve Türkiye’deki gelişmeleri düzenli olarak yakından gözlemleme fırsatım doğdu. Aynı zamanda, ülkemizdeki regülasyon eksikliği ve uygulamadaki sorunların diğer ülkelerle karşılaştırmalı şekilde değerlendirilerek baroların ve hukukun farklı alanlarındaki meslektaşlarımızın uluslararası örneklerden hareketle neler yapabileceğinin tartışılması ve çözüm önerilerinde bulunabilmemiz, konunun etraflıca değerlendirilebilmesine imkân tanıdı.

En son Eylül 2024’te Meksika’da düzenlenen IBA yıllık konferansında da yürütülen oturumların yarısından çoğu yapay zekâ hakkındaydı. Günün açılış konuşmasının yer aldığı oturumlardan birinde, üzerinde bir yılı aşkın bir süredir IBA nezdinde yürüttüğümüz bir proje olan ve dünyada ilk kez bu konferansta sunduğumuz “The Future is Now: Artificial Intelligence, the Legal Profession and Society” başlıklı raporla dünya çapında yapay zekânın hukuk büroları üzerindeki etkisini somut verilerle sunma ve tartışma olanağı doğdu.

 

Hukuk, teknolojideki gelişmelerden ne ölçüde yararlanıyor ve bu ivmenin sınırlarını belirlemede hangi rolleri üstleniyor?

Teknolojinin neredeyse sınır tanımadan geliştiği kadar, o sınırları hukuk sistemlerinin çizdiğini, çizmesi gerekeceğini vurgulamak gerekir; sınırsız bir gelişimden bahsetmek gerçekçi olmaz. Özellikle uygulamada, teknolojinin sağladığı etkinlik ve hız gibi faydalardan hukuk alanında büyük ölçüde yararlanılmakta olduğu söylenebilir. Teknolojik gelişmeleri hukukun üstünlüğü, adalete erişim ve insan hakları gözetilerek değerlendirmenin ve sınırlarının bu kapsamda belirlenmesinin daha kabul edilebilir bir yaklaşım olacağını da düşünmekteyim.

Bu çerçevede, hukukun kalbinde yer alan insan unsurunun, teknolojik gelişmeler karşısında daha da önemli bir rolünün olacağı kanısındayım. Yasal düzenleme yapılacak alanlar, insandan bağımsız düşünülmemeli. Büronuza girdiğinize sözlü komutla bilgisayarınızı açmak, klavyeye bir kere bile dokunmadan müvekkilinize e-posta göndermek ve benzer örnekler, bilim kurgu romanından bir kesitmiş gibi durabilir. Dünyada bu teknoloji mevcut olsa da uluslararası toplantılarda meslektaşlarımızla hemfikir olduğumuz noktalardan biri şu olmaya devam etmektedir: Hukukçu olarak aldığımız eğitim, karşılaştığımız her duruma ihtiyatla yaklaşmamızı ve bu durumları her yönüyle değerlendirmemizi gerekli kılıyor. Bu yüzden de öngörülmesi çok zor riskler nedeniyle böyle çalışmak isteyebilecek çok fazla hukuk bürosu veya ofis olacağını düşünmüyoruz.

Özellikle geleneklerine bağlı hukukçuların meslekte yıkıcı etki yaratabilecek yenilikçi teknolojilere direnç göstermesi doğal olarak beklenebilir. Dünyada farklı ülkelerin ve hukuk sistemlerinin gelişen teknolojilere yönelik hukuki düzenlemelerine baktığımızda da bu direncin var olduğunu, bağlayıcı kurallarla düzenlenmedikçe teknolojinin hukuktaki hareket sahasının mümkün olamayacağını görebiliyoruz.

 

Hukukun bir disiplin olarak yapay zekâ sistemleri tarafından nasıl desteklenebileceğini düşünüyorsunuz?

Destekleyici niteliğiyle yapay zekâ sistemlerinden hukukta çeşitli alanlarda faydalanıldığını görebiliriz: hukuki araştırma, elektronik keşif, belge otomasyonu, kestirimsel hukuki analiz özetleme yönüyle hukuki değerlendirme, dava yönetimi, müvekkiller için hukuki görüş otomasyonu, bilgi edinme ve pazarlama. Tüm bu uygulama alanları, yapay zekâyı farklı türleriyle (gerek bağımsız platformlar aracılığıyla gerek mevcut yazılım sistemlerine entegre özelliklerle veri analiz araçları veya akıllı sanal asistanlar olmak üzere) hukukçuların işlerine başta etkinlik ve verimlilik kazandırıyor, ardından da insan bilgisine daha çok muhtaç olan nitelikli işlere yoğunlaşabilmeleri için vakit tanıyor. Özellikle üretken yapay zekânın izdüşümü, hukuk dâhil pek çok disiplinde her geçen gün genişliyor. Bu yönüyle yapay zekânın hukuktaki destekleyici özelliğinin aslında yaratıcı özelliğinin gölgesinde kalmakta olduğu tartışmaları yurt dışında olduğu gibi yurt içinde de gündemde. Üretken yapay zekânın bizim öngöremeyeceğimiz bağlantıları büyük veri kümeleri içerisinde algoritmalar aracılığıyla kurabilmesi, özellikle eğitildiği verinin hatalı-hatasız veya eksik-tam olmasına bakmaksızın kendi kendini geliştirmesi ve bu veriye dayanarak aynı nitelikte sonuç elde edebilmesi (hatalı veya eksik veriye dayanarak hatalı veya eksik sonuç ya da değerlendirme yapabilmesi), hukukta ve hukuk hizmetlerinin sağlanmasında ciddi sorunlara yol açabilmektedir. Bu yönüyle değerlendirildiğinde, yapay zekânın hukuk disiplini üzerindeki izdüşümünün oldukça gri bir sahada yer aldığını bilmek önemli olacaktır.

 

Teknolojideki dönüşüm, hakların ve etik değerlerin korunmasında açmazlar doğuruyor mu?

Yapay zekânın hukukta kullanımının tartışma doğurduğu başlıca alanlardan biri de etik sorunları ilgilendirmektedir. Söz konusu teknolojilerin kullanımı, uygulamada ve yasal düzenlemede pek çok etik açmazın gündeme gelmesine neden olmaktadır. Bunlardan en önemlisi şeffaflık ve hesap verilebilirliktir. Veri toplama, işleme ve üretme aşamalarının her birinde yapay zekâ sistemlerinin şeffaf olmadığına işaret edilmesi öngörülemezliği doğurmakta, açıklanabilirliği ve yapay zekâ sistemince verilen bir kararın nasıl verildiğine ilişkin hesap verilebilirliği engellemektedir. Literatürde kara kutu problemi olarak da adlandırılan sorun, yapay zekâ sistemlerinde insan mantığının ve yargısının devre dışı kalmasıyla şeffaflık unsurunun ortadan kalkmakta olduğuna işaret etmektedir.

Yapay zekâ sistemleri; doğruluk, ön yargı, eşitlik, gizlilik ve veri koruma gibi başka etik ve hukuki tartışmaları da gündeme getirebilmektedir. Tüm bu tartışmalar sonucunda, özellikle de yapay zekâyla oluşturulmuş içeriğin günümüzde kolayca erişilebilirliği göz önünde bulundurulduğunda, insan denetimi ve gözetiminin yadsınamayacak değerde ve önemde olduğu görülebilmektedir.

 

Yapay zekânın hukuki statüsü ya da kişiliğinden bahsedilebiliyor mu?

Türk Medeni Kanunu (m.8) anlamında yapay zekânın bir “kişi” olup olamayacağı, bir yapay zekâ sistemine veya programına kişilik isnat edebilmek için hangi kriterlerin gözetilmesi gerektiği hakkında yerli ve yabancı literatürde çok fazla tartışma var.

Bu tartışmalarda yapay zekâya tüzel kişiliğin yanı sıra elektronik kişilik, çoklu kişilik, türev kişilik ve insansı kişilik gibi yeni kişilik türleri de atfedilmeye çalışılsa da yasal düzenlemelerin yapay zekâdaki hızlı gelişmelere ve bunun yıkıcı etkisine ayak uydurmakta güçlük çekeceği kanısındayım. Bu sebeple de yapay zekânın hukuki statüsünün tanımlanabilmesinde yasal boşluklar giderilmediği müddetçe, yasal çerçevede korunabilen ve sonuç doğurabilen bir kişilik tanımının getirilmesinin mümkün olamayacağını düşünüyorum.

 

Türk hukuku ve yapay zekânın birleştiği alanları tanımlayabilir misiniz?

Yapay zekânın Türk hukuku ile birleşmediği ve etki etmediği bir alan olmadığını düşünüyorum. Gerek uygulama aşamasında gerek maddi hukuk boyutuyla, yapay zekânın aklınıza gelebilecek her alanda, hukuk mesleklerinin hepsinde ve her kademesinde doğrudan veya dolaylı etkisini görebilirsiniz. Bu alanlar arasında başta ceza hukuku olmak üzere, medeni hukuk, borçlar hukuku, medeni usul hukuku, ticaret hukuku, milletlerarası özel hukuk, avukatlık hukuku, idari yargılama hukuku ve vergi hukuku dâhil pek çok hukuk dalı sayılabilir.

 

İngiltere’de bir robot yargıç uygulaması, AİHM kararlarının %80’ini doğru tahmin etmişti. Çin’de benzer bir modelle davaların internette açılıp işleme konulabilmesiyle hâkimlerin iş yükünün azaltılması hedeflenmişti. Yapay zekânın yargıdaki kullanım potansiyeli hakkında neler düşünüyorsunuz?

Yapay zekânın yargıda kullanımının son yıllarda, özellikle gelişmiş hukuk sistemlerinde yaygınlaştığını ve doğru kullanılırsa etkili olabileceğini, aksi hâlde risklerinin faydalarından daha ağır basabileceğini görebiliriz.

Kasım 2023’te IBA’nın Paris’teki yıllık konferansında, moderatör olduğum bir oturumda tam da bu konu hakkında Amerika’dan bir örnek üzerinde durmuştuk: Haziran 2023’te New York’taki bir mahkeme, taraflardan birinin sunduğu ve ChatGPT tarafından “yaratılmış” yargı kararları ve uydurma atıflarla dolu dilekçeyi, mahkemeyi yanıltması nedeniyle kötü niyetli addetmiş. Sunulan dilekçeyi inceleyen hâkim, dilekçenin içeriğinin tamamen uydurma olduğunu fark etmiş ve yapay zekânın dilekçe içeriğini âdeta “halüsinasyon görerek” oluşturmuş olduğu sonucuna varmış.

Mahkeme kararlarının sonucunun öngörülmesinin dışında, yapay zekâ sistemlerinin hem avukatlar tarafından hem de hakimler tarafından yargılama sürecindeki kullanımı meslek birlikleri ve mevzuatla, sıkı bir denetimle düzenlenmelidir. Aksi takdirde özellikle gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkelerin hukuk sistemlerinde ciddi sorunlar doğabilir.

 

Akademik dünyada müfredatın teknolojiyle uyumunu nasıl yorumlarsınız?

2024 yılı itibarıyla gelenekselciler, “baby boomer”lar, X kuşağı, Y kuşağı, Z kuşağı ve Alpha kuşağı olmak üzere altı farklı kuşağın bir arada yaşadığını görebiliriz.

Her kuşak, kendi dönemine özgü toplumsal, kültürel, sosyal ve teknolojik değişimlere tanık olarak birbirinden farklılaşmaktadır. Akademik eğitimin, özgülendiği kuşağın özelliklerine göre şekillenmekte olduğu, bu yüzden belirli bir kuşağın değer yargılarını ve önceliklerini yansıtabilecek vizyonda ve donanımda verilmesi gerekeceği göz önüne alınmalıdır. Bu yönüyle bakıldığında, akademik dünyada müfredatın daha disiplinlerarası bir dinamiğe sahip olmaya başladığı, yapay zekâ alanında gerek kuralları koyarken gerek bunları yorumlarken donanımlı hukukçuların konuyu her yönüyle görebilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

IBA’nın 2020 yılında yayımladığı “Blueprint for Global Legal Education” raporunda yapay zekânın yapısal değişime yol açtığı, teknolojinin önemli bir eğitim aracı olduğu, siber güvenlik, siber suç, teknoloji hukuku, internet hukuku ve fikrî mülkiyet hukuku alanlarında hukuk fakültelerinde araştırma projelerinin yürütülmeye başlandığı tespit edildi. Ayrıca, teknolojik gelişmelerin mevcut hukuk düzenini ve dolayısıyla hukuk eğitimini temelinden değiştireceğini, yıkıcı teknolojilerin üniversite hocalarının öğretime bakışında da değişikliğe neden olacağının altı çizilmişti.

Akademik müfredatta yapay zekâ ve teknoloji çağına uyum sağlayabilmek, ancak ülkelerin gelişmişlik düzeyiyle doğru orantılı ve kademeli şekilde mümkün olabilecektir. Yapay zekâ ve teknoloji hukukuyla ilgili derslerin karmaşık sayılabilecek bir alana karşı geliştirebileceği direncin yumuşatılabilmesi ve zamanla uygulamayla desteklenerek entegre edilebilmesi kanaatindeyim. Mesleğimiz ile hukuk eğitimi arasında bu yönden güçlü bir köprü kurulması bilincine sahip olmanın önemli olacağını düşünüyorum.

 

Hukukun başka hangi alanlarında çalışıyorsunuz?

Üye olduğunuz, çalışmalar yürüttüğünüz mesleki topluluklar var mı? IBA’daki çalışmalarım dışında, tahkim alanında çeşitli mesleki topluluklara üyeyim. Bunlardan biri Young Institute for Transnational Arbitration (Young ITA). 2021’den bu yana fikir lideri başkanı ve eş başkanı olduğum Young ITA, tahkim alanında 40 yaş ve altındaki tüm hukukçuları ve hukuk öğrencilerini bir araya getirmek üzere kurulmuş, 100’ü aşkın ülkede 3.000’in üzerinde üyesi bulunan bir kurum. Buradaki görevim kapsamında uluslararası tahkim alanında dünya çapındaki gelişmeleri yakından takip ediyor, büyük bir meslek ağı içerisinde düzenli fikir alışverişlerinde bulunarak tahkim alanında çalışma yürütenlere fayda sağlamaya gayret ediyoruz.

Bunun yanı sıra, Vis Moot kurgusal tahkim yarışmasını desteklemek, uluslararası tahkim ve uluslararası ticaret hukuku alanlarında toplumu eğitmek amacıyla kurulmuş olan Moot Alumni Association (MAA) tarafından 1997’de ilk baskısı çıkarılan “The Vindobona Journal of International Commercial Law and Arbitration” dergisinin 2021’den bu yana baş editörlüğünü yürütmekteyim. Uluslararası tahkim ve uluslararası ticaret hukuku alanlarında kaleme alınan akademik yayınlarla literatüre katkı sağlayan bu dergi, hukuk araştırma veri tabanlarından HeinOnline ve West Law’a endeksli olduğu için dünya çapında okuyucu kitlesine sahiptir.

Son olarak, tahkim alanında oldukça geniş bir bilgi ağıyla bilinen Young International Council for Commercial Arbitration – Young ICCA ile 2018’den itibaren önce danışan, sonra danışman olarak çeşitli çalışmalar yürütmekteyim.

 

Söyleşiyi hobilerinizle bitirebilir miyiz?

30 yıla yakın bir süredir piyano çalıyorum. Bilkent’ten mezun olduktan sonra ve Ankara’ya geri döndüğümde, Bilkent MSSF’nin yarı zamanlı yetişkinler programında piyano ve solfej eğitimimi devam ettirdim. Piyano çalmanın yanı sıra müzikle bağımı İstanbul’da avukatlık yaparken çalmaya başladığım viyolonselle eşzamanlı devam ettiriyorum. Hâlen Ankara’da Türkiye’nin ilk ve tek çello orkestrasında düzenli olarak konser vermekteyiz.

Sanatın yanı sıra Türkiye Tenis Federasyonu dâhil olmak üzere il içinde çeşitli spor ve tenis kulüpleri tarafından düzenlenen senyör turnuvalarında tenis oynuyorum. Son olarak, yürümeye başladığı günden bu yana, 9 yaşındaki oğlumla Bilkent kampüsünde bisiklete binmekten ve yürüyüş yapmaktan büyük keyif alıyorum.