Ana Sayfa » Türkiye’nin İkinci Astronotu Tuva Cihangir Atasever (EE’14)

Türkiye’nin İkinci Astronotu Tuva Cihangir Atasever (EE’14)

(Dergi Bilkent 42. sayı – Aralık 2024)

 

Türkiye’nin ikinci astronotu Tuva Cihangir Atasever (Elektrik-Elektronik Mühendisliği 2014), uzay yolculuğunun satır başlarını dergimizle paylaştı.

Mezuniyetinizin ardından kariyeriniz nasıl gelişti?

Mezuniyetten hemen sonra University of California, Irvine kampüsünde yüksek lisansıma devam etmek için ABD’ye gittim. Yüksek lisansta optik ve fotonik üzerine uzmanlaştım; çok çekirdekli fiber optik kablolarda tutarlı mod aktarımları üzerinde çalıştım. Bu alanda doktoraya devam etmedim ve sanal gerçeklik alanında bir girişim kurmaya karar verdim.

Bu teknolojiyi araştırdıkça, insan beyninin sanal gerçeklikte karşılaştığı tecrübeleri fiziksel gerçeklikte yaşadığı tecrübelerden ayırt etmediğini öğrendim. Buradan hareketle ekibimizle beraber insan davranışlarını daha hümanist, çevreci ve empatik yönde geliştirmek üzere özel sanal gerçeklik tecrübeleri geliştirmeye başladık. Şirketimizin kurucu ortaklarından biri de Bilkent’ten dönem arkadaşım Göksu Yamaç’tı. Yaklaşık 1,5 sene boyunca, güney Kaliforniya’da kurduğumuz şirketler bünyesinde sanal gerçeklik ve arttırılmış gerçeklik alanlarında çeşitli uygulamalar geliştirdik.

2017’nin sonunda Türkiye’ye döndüm ve yıllardır parçası olmak istediğim uzay alanında bir kariyer için Roketsan Uzay Sistemleri Direktörlüğü’nde çalışmaya başladım. Türkiye’nin ilk uydu fırlatma aracı projesinde, aviyonik birimlerden sorumlu sistem mühendisi olarak 5 yıldan uzun bir süre çalıştım; ta ki Türkiye Uzay Ajansı ilk iki astronotumuzu belirleyecek seçim sürecini başlatana kadar.

 

Uzaya çıkmak çocukluk yıllarınızdan gelen bir hedef miydi?

Hayır, değildi. Küçükken astronot olmak istediğime dair bir hayal veya hedefim olduğunu hatırlamıyorum. Bu benim için çok daha sonra, Bilkent’ten mezun olmamın ertesinde gelişen bir hayaldi. Özellikle astronotların uzaya gidip Dünya’yı o noktadan görmelerinin ardından yaşadıkları psikolojik değişim tecrübesi “overview effect” ile tanıştıktan sonra, ben de Ay’a gidip oradan Dünya’nın doğuşunu izlemeyi hayal etmeye başladım.

“Overview effect” enteresan bir fenomen; yıllar içerisinde Dünya yörüngesindeki çeşitli uzay istasyonlarına (Salyut, Mir, Skylab, ISS) veya Apollo programıyla Ay’a gitmiş olan astronotlar, Dünya’mızı o uzak noktadan gördüklerinde, üzerinde yaşadığımız mavi gezegenin uzay boşluğunda asılı kalmış, son derece kırılgan bir vaha olduğunun farkına varıyorlar. Üzerinde yaşadığımız kaya parçasının bir uzay gemisi olduğu gerçeğine inkâr edilemez bir şekilde şahitlik etme şansını buluyorlar. Ev kavramları değişiyor; ev onlar için bütün gezegen, aileleri ise gezegende yaşayan herkes hâline geliyor.

Tüm bunları öğrenmem, o tecrübeyi yaşama ve ardından uzay gemimizdeki diğer mürettebatla paylaşma noktasında bende de karşı konulamaz bir istek uyandırmıştı; ancak Millî Uzay Programı’mız açıklanana kadar Türkiye’nin ilk iki astronotundan biri olacağımı da hiç düşünmemiştim.

 

Programa seçilme aşamalarını anlatır mısınız?

2021’in başında Millî Uzay Programı açıklandığında ve ilk defa bir Türk vatandaşının Uluslararası Uzay İstasyonu’na (ISS) gönderileceğini öğrendiğimde son derece heyecanlanmıştım. O aşamada başvuruların halka açık olup olmayacağı henüz belli değildi. Mayıs 2022’ye geldiğimizde, Türk Astronot ve Bilim Misyonu kapsamında seçim sürecinin başlayacağını haberlerde duyar duymaz başvurumu yaptım.

Başvurumu tamamladıktan sonraki dönem epey meşakkatliydi. 7 aylık oldukça zorlu bir elemeden geçtik. Psikolojik değerlendirme, analitik düşünme ve zekâ testleri, teknik mülakatlar, bütün tıbbi branşları kapsayan medikal test ve değerlendirmelerle yüksek yerçekimi ivmesi ve alçak basınç odası gibi dinamik çevresel testlerden geçtik. Bu sürecin sonunda da seçildiğimiz haberi bize iletildi.

 

Uzay misyonunun temel amaçlarını anlatabilir misiniz?

Türk Astronot ve Bilim Misyonu’nun temel amacı, ilk defa bir Türk vatandaşını ISS’ye göndermek ve burada çeşitli bilimsel deneyler icra ederek Türkiye’nin insanlı uzay misyonlarına ilk adımı atmasını sağlamaktı. Bunu gerçekleştirmek için bir hayli kapsamlı ve bizim için önemli kazanımlar teşkil eden eğitimlerden geçtik.

ISS’de tatbik ettiğimiz görevin yanı sıra bir de Yörünge Altı Araştırma Misyonu’nu hayata geçirerek yeni bilimsel deneyler icra ettik. Böylelikle hem uzay istasyonunda hem de bir yörünge altı uzay platformunda deney yapmaya yönelik önemli tecrübeler edindik.

Mikro yerçekimi koşullarında, Türk bilim insanları ve araştırmacılar tarafından geliştirilmiş deneylerin ilk defa icra edilmesi tabii ki en önemli amaçlarımızdan birisiydi. En az bunun kadar önemli olan bir diğer hedefimiz ise gençlerimizi uzay teknolojileri alanında bir kariyer sahibi olma noktasında heyecanlandırmaktı. Uzay misyonlarımızı takip eden süreçteki gezilerimizde, gençlerimizle her buluşmamızda bu hedefe yönelik olumlu gelişmeleri birinci elden gözlemledik. Bu gerçekten beni çok mutlu ediyor. Küçücük çocuklar kendi dillerini konuşan astronotları tanıyarak, uzaya gitme hayalini kurarak büyüyor. Ülkemizin teknolojik kalkınma süreci için değerli bir kazanımdır bu.

Seçildikten sonra ne tip eğitimler aldınız?

İlk durağımız ABD’ydi. NASA Johnson Uzay Merkezi Houston’da bulunduğundan 8 ay Houston’da kaldık. NASA ve Axiom Space tesislerinde, ISS’deki gündelik nominal operasyonlar ve acil durum senaryolarıyla ilgili teorik ve uygulamalı eğitimler aldık. ISS’de günlük ihtiyaçlarımızı nasıl karşılarız, deneylerde kullanmamız gereken çeşitli donanım ve düzeneklerle nasıl arayüz kurarız, yerleşik mürettebatla nasıl uyumlu çalışabiliriz gibi rutin operasyonların yanı sıra istasyonda karşılaşabileceğimiz teknik ve medikal acil durumlara nasıl müdahale etmemiz gerektiğini simülasyonlar yaparak öğrendik.

ISS’de modül sahibi olan tek ülke tabii ki ABD değil. Avrupa Uzay Ajansı (ESA), Japonya Uzay Ajansı (JAXA) ve Rusya Uzay Ajansı (ROSCOSMOS) da kendi modüllerini işletiyor. Bu kapsamda ESA’nın Columbus ve JAXA’nın Kibo modüllerinde gerekli operasyonları gerçekleştirmek amacıyla Japonya ve Almanya’da eğitimler aldık; bu modüllerde hem deney çalışmalarımızı gerçekleştirecek hem de acil durumlara müdahale edecek yetkinliği kazandık. Uluslararası Uzay İstasyonu’na ulaşmak için kullanılan SpaceX’in Crew Dragon kapsülü üzerinde benzer şekilde nominal operasyonlar ve acil durum senaryolarına dair teorik ve uygulamalı eğitimlerden geçtik.

Eğitim aşamalarının en önemli adımlarından bir tanesi de ISS’de gerçekleştirdiğimiz 13 farklı bilimsel deneye yönelik eğitimlerimizdi. Türk bilim insanları tarafından geliştirilen bu bilimsel deneyleri ISS’de başarılı bir şekilde icra edebilmek için birkaç defa Türkiye’ye gelerek araştırmacılarımızın laboratuvarlarında teorik ve uygulamalı eğitimlerden geçtik.

Tüm bu süreç tabii ki heyecan vericiydi. Uzay sistemleri üzerinde çalışmış bir mühendis olarak Uluslararası Uzay İstasyonu gibi bir mühendislik harikasının birebir modelinin içerisinde operasyonlar yürütmek, dünyadaki en gelişmiş insanlı uzay aracı olan Dragon kapsülünün alt sistemlerini öğrenmek, bu kompleks sistemlerin çalışma prensiplerini görmek ve ileri düzeydeki uzay sistemlerinin içerisine girerek rutin operasyonlar ve acil durum senaryolarına ilişkin uygulamalı simülasyonlar yapmak eşsiz bir tecrübeydi.

Benim gerçekleştirmiş olduğum Yörünge Altı Araştırma Misyonu çerçevesinde de birkaç defa New Mexico eyaletindeki 15 Spaceport tesislerinde Virgin Galactic ekibiyle deneylerimize yönelik entegrasyon çalışması yaptık. Uçuş eğitimleri uçuştan bir hafta önce başladı. Kabin içerisinde uçuş simülasyonları, acil durum eğitimleri ve iki adet akrobatik uçuş gerçekleştirerek uzay uçuşumuza hazırlandık.

 

Yörünge altı uzay uçuşu kavramını ve uçuştaki görev profilinizi tanımlayabilir misiniz?

Yörünge altı uzay uçuşu, bir roket sisteminin atmosferi terk ettikten sonra Dünya yörüngesine girmeden, parabolik bir yörünge takip ederek yeryüzüne geri döndüğü bir görev profilinden oluşmaktadır. Şu anda dünyada insanlı yörünge altı uçuş yetkinliğine sahip yalnızca iki platform var: Virgin Galactic’in VSS Unity aracı ve Blue Origin’in New Shepard aracı.

Bu uçuşların uzay ortamında geçirdiği süreler genelde 3-5 dakika arasında değişir. Turistik amaçla kullanılmasına ek olarak, her ne kadar düşük bir süre gibi görünse de, çeşitli mikro yerçekimi deneylerinin yapılması amacıyla da bu sistemler ulusal uzay ajansları ve özel firmalarca kullanılmaktadır.

Benim de içinde bulunduğum VSS Unity uzay aracı, Galactic 07 misyonu kapsamında önce bir taşıyıcı uçakla 14 km irtifaya çıktı. Bunun temel amacı, atmosferin kalın tabakalarını geçtikten sonra roket motorunu çalıştırmak ve daha az yakıtla daha yüksek irtifalara çıkabilmekti. 14 km irtifada uygun koşullar gerçekleştiğinde ana taşıyıcı uçaktan ayrıldık ve VSS Unity’nin kendi üzerinde bulunan roket motorunu ateşlemesiyle uzaya yolculuğumuza tam anlamıyla başladık. Roket motoru yalnızca 1 dakika yanmasına rağmen kısa sürede ses hızının 3 katına ulaştık. O hızla İstanbul ile Ankara arasını yaklaşık 6,5 dakikada kat etmek mümkün. Roket motorunun durmasıyla beraber kabin içerisindeki bizler için mikro yerçekimi koşulları başlamış oldu.

Benim ilk görevim tabii ki üzerimde bulunan deney donanımlarıyla ilgili operasyonları sonuçlandırmaktı. Atmosferin dışında mikro yerçekimi koşullarında geçirdiğimiz süre 3 dakikaydı. 90 kilometrelik maksimum irtifamıza eriştikten sonra atmosfere yeniden giriş sürecimiz başladı. Hem tırmanış hem atmosfere yeniden giriş boyunca yaklaşık 4,5 g yerçekimi ivmesine maruz kaldık. VSS Unity’nin üzerinde roket motoru dışında herhangi başka bir aktif itki sistemi bulunmamasından dolayı atmosfere giriş sonrasında süzülerek piste iniş yaptık. Tüm bu adımları benim haricimdeki 3 mürettebat ve 2 pilotla gerçekleştirdik.

Roket motoruyla uzaya tırmandığımız uçuş fazı hayatımda yaşadığım en heyecan verici şeydi. Maruz kaldığımız hızlanma ve motorun takati gerçekten inanılmazdı. Mikro yerçekimi ise beklentilerimin ötesinde huzurlu ve dingin bir tecrübeydi. Bu dinginlik ve huzur hâli Dünya’nın eşsiz manzarasıyla birleştiğinde tarifsiz bir 3 dakika yaşadım.

Misyon kapsamındaki deneylerinizi anlatabilir misiniz?

Yörünge Altı Araştırma Misyonu’muz çerçevesinde 7 farklı bilimsel deneye imza attık. Bunlardan üçü, özel tasarladığımız uçuş tulumum üzerinde benimle birlikte uzaya çıkan donanımlardı. Diğerleri ise yörünge altı uçuşa ait dinamiklerin insan fizyolojisi üzerindeki farklı etkilerini araştıran biyolojik deneylerdi. Uçuş esnasında herhangi bir problemle karşılaşmadık; deneylerimizin hepsini başarıyla tamamladık. Elde ettiğimiz verilerin analizi devam ediyor. Hocalarımızın değerlendirmelerini tamamlamasının ardından sonuçları kamuoyuyla paylaşacağız.

Deneylerimizden ilki Harvard Tıp Fakültesi bünyesindeki Uzay Tıbbı Araştırma Merkezi (CSMR) ile Sağlık Bilimleri Üniversitesi Hava ve Uzay Hekimliği Ana Bilim Dalı ortaklığında sürdürülen BEACON idi. Bu deneyde Yakın Kızılötesi Spektroskopisi (Near Infrared Spectroscopy – NIRS) yöntemiyle ilk defa bir uzay uçuşunun tüm fazlarında beynin Prefrontal Korteks bölgesindeki kan yayılımı ve omurilik sıvısı (CSF) dinamikleri incelendi. Bu sayede astronotlar için önemli risk faktörlerinden birisi olan kafatası içerisindeki basınç değişimi gözlemlenerek omurilik sıvısının bu fenomene etkisi ortaya konulacak. Beyin aktivitesine ek olarak EKG verilerinin ve benden toplanan biyolojik örneklerin analizleriyle uzay uçuşunun psikofizyolojik ve bağışıklık sistemi üzerindeki etkileri incelenecek.

Diğer deneyimiz IvmeRad’dı. ODTÜ İVMER tarafından TÜBİTAK desteğiyle geliştirilen IvmeRad, hastanelerin radyoloji ve kanser araştırmaları birimlerinde çalışanların ne kadar iyonize radyasyona maruz kaldıklarının anlık tespitini amaçlayan, akıllı ve aktif bir giyilebilir iyonize radyasyon dozimetresi. KTÜ iş birliğiyle Galactic 07 görevi için revize edilerek uzay uçuşuna uygun hâle getirilen ve sağ kolumun üzerinde uzaya taşıdığımız IvmeRad, görevin her fazında iyonize radyasyon doz ölçümü yaptı. Elde edilen verilerden çıkacak sonuçlarla literatüre katkı sağlamayı amaçlıyoruz.

Uzaya taşıdığımız üçüncü donanım UZİKAT, Uzayda İnsülin Kalemi Testi’ydi. Axiom Space ve Türkiye Uzay Ajansı (TUA) ortaklığında gerçekleştirilen UZİKAT ile özel bir kutu içerisine yerleştirilmiş iki farklı insülin kalemini uzaya çıkardık ve bu ortamdaki doz aktarım verimliliğini test ettik. Mikro yerçekimi koşullarına erişildiği anda, sağ bacağımın üzerinde yer alan özel tasarlanmış cepteki insülin kalemlerinin dozlarını ayarladım ve mekanizmayı aktifleştirdim. Toplama kapları içerisine aktarılan ilaç dozları, yüksek hassasiyete sahip teraziyle ölçülecek ve bu insülin kalemlerinin uzay ortamındaki doz aktarım kabiliyeti belirlenmeye çalışılacak. Önümüzdeki yıllarda Dünya yörüngesinde inşa edilecek uzay istasyonlarına diyabetli bireylerin gitmesi durumunda uygulanabilecek tedavi yöntemlerinin etkinliğine ilişkin ilk denemeyi de bu testle gerçekleştirmiş olduk.

Benim için kişisel anlamda özel olan çalışma ise YUVA isimli deneyimizdi. Bilkent’imizde görev yapan Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi – UNAM araştırmacılarımız, YUVA deneyinde uçuş öncesi ve sonrasında benden toplanan biyolojik örneklerin içerisinde bulunan hücre dışı vezikülleri kendi geliştirdikleri mikroakışkan çip vasıtasıyla izole ettiler. Hücre dışı veziküller, ana hücre duvarından dışarı atılan ve içinde çeşitli biyolojik moleküller barındıran lipit yapılardır. Hücreler arasında haberleşme amacıyla da kullanılmakta olan bu veziküllerin uçuş sonrasındaki ayrıştırması başarıyla sonuçlandırılmıştır. Takip eden aşamada veziküller üzerinde proteomik ve transkriptomik analizler gerçekleştirilecek, mikro yerçekimi koşullarından ötürü veziküllerin içeriğinde meydana gelen değişimler ortaya konulacaktır. İncelenen veziküllerin mikro yerçekimi koşullarına yönelik adaptasyon mesajları içerdiğinin tespit edilmesi durumunda, yeryüzünde bulunan sağlıklı hücrelere o veziküller aktarılarak uzaya çıkmamış olan hücrelerde de adaptasyon davranışlarının sergilenmesi hedeflenecek. Bu sayede astronotlar uzaya çıkmadan önce uygulanabilecek birtakım uyumlandırma terapilerinin geliştirilme potansiyeli araştırılacak. Önümüzdeki yıllarda Bilkent’ten daha nice deneyin uzaya çıkmasını diliyorum.

18 günlük ISS görevinde toplanan verileri kısa süreli yörünge altı uçuşumla kıyaslayacak 3 adet insan fizyolojisi deneyimiz ise şu şekildeydi:

Üsküdar Üniversitesi tarafından icra edilen MESSAGE deneyi, uçuş öncesinde ve sonrasında benden toplanan kan örnekleri üzerinde yapılacak transkriptomik analizlerle mikro yerçekimi koşullarından etkilenen genlerin belirlenmesini amaçlıyor. Mikro yerçekimi dolayısıyla yukarı veya aşağı yönlü regüle edilen genler belirlendikten sonra bu gen ifadelerinin sebep olduğu bağışıklık sistemi değişimleri ve ilgili değişimlerin kanser hücreleri üzerindeki etkileri araştırılacak.

Ankara Üniversitesi’nce yürütülen METABOLOM deneyinin temel amacı, uzay uçuşu öncesinde ve sonrasında toplanan çeşitli biyolojik örnekler üzerinde yapılacak metabolomik analizlerle insan vücudu üzerinde meydana gelen moleküler başkalaşımların ortaya konulması. Araştırmada yüksek yerçekimi ivmesi, mikro yerçekimi ve uzay radyasyonunun sebep olduğu fizyolojik ve biyokimyasal değişimler analiz edilecek.

Miyeloid Kökenli Baskılayıcı Hücreler (MKBH), kanser gibi kronik ve akut inflamasyon süreçlerinde kemik iliği tarafından yüksek düzeyde üretilerek bağışıklık sistemi baskılaması yapan, kanserli hücrelerin gelişmesi ve yayılmasını destekleyen heterojen immatür miyeloid hücre popülasyonudur. Hacettepe Üniversitesi Onkolojik Araştırma Merkezi’nin yaptığı bu deneyde, benden alınan kan örneklerinin analiz edilmesiyle, ilk defa bir yörünge altı uzay uçuşu esnasında maruz kalınan dinamik koşullar ve yüksek radyasyonun periferik kandaki MKBH miktarına etkisi incelenecek. Uzay uçuşunun ardından MKBH’nin fonksiyonel ve karakteristik özelliklerinin ortaya konulmasıyla hem uzayda hem dünyada kullanılabileceği düşünülen tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi hedefleniyor.

Tüm bu deneylerle insanların dünyadaki yaşamlarını iyileştirmeyi ve dâhi gençlerimizin uzay biliminden heyecan duymasını amaç edindik. İnsanlı uzay araştırmalarına ilk adımlarımızı temsil eden bu bilimsel çalışmalar son olmayacak. Türkiye, önümüzdeki yıllarda uzay bilimine uluslararası nitelikte katkılar yapmaya devam edecek. Ben de bunun gerçekleşmesi adına elimden gelen gayreti göstereceğim.

 

Uçuş kıyafetleriniz hangi teknolojilerle tasarlanmıştı?

Uzay yolculukları ve operasyonları esnasında kullanılan pek çok farklı kıyafet var. Roket içerisinde seyahat hâlindeyken veya kapsül dışında operasyonlar yürütürken giyilen kıyafetlerin teknik özellikleri birbirinden epey farklı.

Doğrudan uzay ortamında yürütülen faaliyetlerde kullanılan ve Extravehicular Activity (EVA) Suit olarak isimlendirilen kıyafet, birçok mekanik ve elektronik bileşen barındıran, son derece kompleks teknolojiler bütünüydü, âdeta tek kişilik bir uzay aracıydı. Görevimde giydiğim uçuş tulumu ise bilimsel misyonumuza özel bir kıyafetti. Üzerimde uzaya taşıdığım bilimsel donanımları güvenle muhafaza edebilecek bölmeler tasarladığımız, 3 dakika gibi kısa bir sürede 3 farklı bilimsel deney için ihtiyaç duyduğumuz operasyonları gerçekleştirmeme olanak sağlayan bu tulum son derece başarılı bir performans gösterdi.

 

Uçuş günündeki duygularınıza da parantez açabilir misiniz?

Uçuş haftasında ve gününde tabii ki çok heyecanlıydım. Nasıl olunmaz ki! Düşünsenize, bütün insanlığın, insan medeniyetinin, tüm canlıların, kısacası bildiğimiz ve tecrübe ettiğimiz her şeyin geliştiği ve evrimleştiği bu kaya parçasının dışarısına çıkıyor ve ona dışarıdan bakıyorsunuz! Hem felsefi hem de pratik açıdan inanılmaz bir durum.

Atmosferin dışına çıktıktan sonra yaşadığım muazzam tecrübeyi orada irdeleyecek zamanım olmadı; yalnızca 17 3 dakika boyunca bu özel deneyimi yaşama şansım vardı. Anlamlandırma ve içselleştirme sürecim devam ediyor. Yine de şunu söyleyebilirim: Atmosferin dışında yaşadığım ağırlıksızlık hâli hem çok eğlenceli hem de çok meditatif bir süreçti. Yerçekimsiz ortamdaki fiziksel ağırlıksızlık bir şekilde mental ağırlıksızlığa da dönüşüyor; sizi aşağıya çeken, zihninizde ağırlık yaratan tüm düşüncelerden arınıyorsunuz. Ânın içerisinde, kuş gibi hafif, süzülür hâlde, Dünya’nın muhteşem manzarası eşliğinde benliğinizi aşıyorsunuz. Umarım daha nice insanımız bu özel tecrübeyi yaşar ve bizlerle paylaşır.

 

Bu tecrübe bireysel ve mesleki yaşamınıza nasıl yansıyacak?

Uzaya geri dönmek için sabırsızlanıyorum. Belki de en çok istediDünya yörüngesi giderekğim şey, bu kez uzun süreli bir misyon kapsamında Dünya yörüngesine gitmek.

Dünya yörüngesi giderek ticarileşiyor. Bugüne kadar NASA, ESA, JAXA, ROSCOSMOS gibi devlete ait uzay ajanslarının yürüttüğü faaliyetleri özel şirketler devralmaya başladı. Bu da önümüzdeki yıllarda önemli ticari fırsatları beraberinde getirecek.

Uzay sektöründe geçirdiğim 7 yıl boyunca edindiğim tecrübe bana gösteriyor ki uzayda yürütülecek faaliyetler arasında en önemli katma değeri mikro yerçekimi koşulları altında kompleks ve çok fazlı malzemelerin üretilmesi oluşturacak. Bu özel malzemeler, içinde birden çok bileşen barındıran, katı, sıvı, gaz ve jel fazda bulunabilen, üretim süreçleri bayağı meşakkatli yapılar. Yeryüzünde bu malzemeleri kullanarak yapılan üretimler yerçekiminden olumsuz etkileniyor. Ancak uzay ortamında sağlanabilen, sedimantasyon ve konveksiyon etkilerinden arındırılmış mikro yerçekimi ortamı, Dünya’da üretmemiz mümkün olmayan birtakım ürünleri üretmemizi mümkün hâle getiriyor. Bunlar arasında çeşitli elementlerden oluşan fiber optik kablolar, yüksek entropili alaşımlar, egzotik camlar ve seramikler, mikro/makro kristaller ve meta malzemeler bulunuyor.

İnorganik malzemelere ek olarak organik malzemelerin de mikro yerçekimi koşullarından faydalanılarak üretilmesi mümkün. İnsan dokuları, organoid ve kök hücre üretimleri sayesinde çeşitli hastalıklara yönelik etkin terapi yöntemleri geliştirilebileceği değerlendiriliyor. Tüm bu çalışmalarla oluşacak yüksek katma değerden Türkiye’nin de pay alabilmesini sağlamak için ülkemizin uzayda üretime ilişkin deney ve faaliyetleri üzerinde çalışmayı çok istiyorum. Sözünü ettiğim çalışmaların gerisinde kalmamak, ülkemizin stratejik ve ekonomik çıkarları açısından hayati öneme sahip. Önümüzdeki yıllardaki hedefim, Türkiye’nin mikro yerçekiminde kompleks ve çok fazlı malzemelerin üretilmesi alanında dünyadaki bir numaralı ülke olması için çalışmak.

Türkiye’nin ikinci astronotu Tuva Cihangir Atasever’in de içinde bulunduğu “VSS Unity” yörünge altı aracını taşıyan uçak, New Mexico’daki Spaceport tesisinden havalanacak. Atasever, uçuşun gerçekleştirileceği alana geçiş yaptı. ( Celal Güneş – Anadolu Ajansı )

Sizi örnek alan yeni kuşaklara tavsiyelerde bulunmak ister misiniz?

Ülkemizdeki parlak çocuklara ve gençlere verebileceğim yegâne tavsiye, mümkün olduğunca iddialı hayaller kurmaları olacaktır. İddialı hayaller kurduktan sonra da düşünerek, planlayarak ve stratejik hareket ederek hayallerini erişilebilir hedeflere dönüştürsünler.

Bireylerin ve toplumların hayal kurmadan var olanın ötesine geçmesi mümkün değil. Hayaller elzem olsa da gerçekliğe dönüşmede kendi başlarına yeterli değildir; onları rasyonel beynimizin ortaya koyacağı araçlarla desteklemek önem taşır. Gençler iddialı hayaller kurarlarsa, bunları ulaşılabilir hedeflere dönüştürürlerse ve hayallerini gerçek kılma yolculuklarında doğru sözü kendilerine ilke edinirlerse, hayatlarını unutulmaz bir maceraya dönüştüreceklerinden şüphem yok.

 

Bilkent tüm bu çerçevenin neresinde konumlanıyor?

Bilkent’te aldığım teknik eğitim ve geçirdiğim 4 yıl boyunca edindiğim geniş perspektif, şu anda olduğum yere gelmemde çok önemli bir rol oynadı. Bilkent, bana yalnızca iyi bir mühendis olmayı değil, aynı zamanda bir dünya vatandaşı olmayı da öğretti.

Hem beraber eğitim aldığım üniversite arkadaşlarım hem de dünyanın en iyi üniversitelerinden mezun olan hocalarımın hepsi bana çok özel şeyler kattı. Bir Bilkentli olmaktan hep gurur duydum. Uzaya çıkan ilk Bilkentli oldum, son olmayacağıma da eminim.