(Dergi Bilkent 36. sayı – Aralık 2021)
Dr. Sami Arpa (Bilgisayar Mühendisliği 2010), İsviçre’de kurduğu Largo adlı firmada film endüstrisi için yapay zekâ çözümleri geliştiriyor.
Film endüstrisine ne zaman ilgi duymaya başladınız?
Çocukluğumdan itibaren sanatın birçok alanına ilgi duydum. Resim yapmak hayatımın hep bir parçası olmuştur. Edebiyat, müzik, fotoğraf alanlarında da denemelerim vardır. Sinemanın birçok sanat dalını bir arada tecrübe edebileceğim bir yapı olduğunu fark edince sinemaya odaklanmaya karar verdiğimi söyleyebilirim.
Bu endüstride yenilikçi bir girişim başlatma fikri ne zaman aklınıza geldi?
Bilkent Bilgisayar Mühendisliği’ndeki lisans eğitimim sırasında Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’nden seçmeli dersler almış, sinemanın mutfağında neler yapabileceğimi test etmiştim. Yine Bilkent’teki yüksek lisansımda bilgisayar bilimi ve güzel sanatları kesiştirerek yaptığım araştırmalarda bugünler için belirli bir altyapı oluşturmaya çalışmıştım.
Daha sonra İsviçre’de, EPFL Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nde doktoraya devam ederken, iki kısa filmin yönetmenliğini yaptım. Bu süreçte film yapımcılığının ve yönetmenliğinin her aşamasında bulunarak endüstriyi kapsamlı şekilde anlama fırsatı buldum. Bilgisayar mühendisliğinden gelen birikimimi sinemada nasıl kullanabileceğimi düşünmeye başladım ve şu soruyu sordum: Müziği 7 ana notayla tanımlayıp belirli şablonlarla ifade edebiliyorsak aynı şeyi neden filmler için yapmayalım?
Yapay zekâyı kullanma fikri bu sorudan doğdu. Sinemanın türlerini metinlerden, görsellerden, sesten otomatik olarak anlayan bir sistem oluşturduk. Sistemimiz, mesela bir drama bir öykünün başından sonuna kadar nasıl değişiyor, bunu otomatik olarak buluyor. Daha sonra patentini de aldığımız bu teknoloji, kurduğumuz girişimin ana teknolojilerinden birisidir.
Yapay zekâyı filmlerle nasıl bütünleştiriyorsunuz? Sonuçlara ulaşırken hangi verilerden yola çıkıyorsunuz?
Bir filmi yaparken birçok parametreyi bir araya getirirsiniz. Bunun içinde senaryonun kendisi, oyuncular, filmin bütçesi gibi birçok etmen bulunur. Kendi filmlerim üzerinde çalışırken de bu etmenlerin birçoğunun yapay zekâ yardımıyla daha sistematik biçimde seçilebileceğine yönelik araçlar geliştirmiştim.
Aslında Hollywood’da bunu daha geleneksel yöntemlerle yapıyorlar. Filmlerde kahramanın hikâyesi diye bir örgü vardır. Her öykünün bu örgüyü takip etmesi amaçlanır. Yapay zekâ sayesinde bunu çok daha öteye götürebiliriz. Burada amaç yapay zekânın film yapması değil. Biz yapay zekâyı bir büyüteç gibi kullanarak senaryodaki sorunları, filmin getireceği gişeyi, tanımadığımız bir oyuncunun filmde oluşturabileceği etkiyle ilgili belirli sonuçları birkaç dakika içinde görebiliyoruz.
Sistemimiz, daha önceden belirlediğimiz 1.000’in üzerinde sinematografik unsur ile senaryonun ilişkisini ölçüyor. Bu unsurlardan oluşan ilişki ağı, bir bakıma senaryonun sinematografik DNA’sını ortaya çıkarıyor ve hangi sinematografik DNA’nın hangi ülkede nasıl bir etki oluşturacağını da geçmiş filmlerin performanslarından öğrenip yeni bir senaryo için bunu otomatik olarak ölçümlendirebiliyor.
Hollywood stüdyoları için yaptığımız bir araştırmadan da bahsedeyim. Dünyanın en büyük stüdyolarından birisi olan Warner Bros’un filmlerinin son 10 yılda başarılı olma yüzdesi 50-60 aralığında. Başarı derken burada bir filmin genel izleyici tarafından beğenilmesini ve bütçesini çıkarmasından bahsediyoruz. Bu stüdyonun 200 filmini bizim sistemimiz üzerinde analiz ettik. Aynı filmler için yapay zekâ kullanılmış olması durumunda başarı oranının %80’lere çıkabileceğini gösterdik. 2019’da San Sebastian Uluslararası Film Festivali’nde en iyi start-up ödülünü de aldık.
Elde ettiğiniz sonuçlara göre film çekiminden vazgeçen veya oyuncu grubunu değiştiren yapımcılar oldu mu?
Henüz iki yıldır piyasada olmamıza rağmen sistemin oluşturduğu etkiyi gözlemeyebiliyoruz. Hem yapay zekâ sonuçlarından yola çıkarak veto yiyen filmler oldu hem de sonuçlardan faydalanarak farklı kararlar veren yapımcılar gördük. Önceden düşündüğü aktörü yapay zekâ sonuçlarımızı görerek değiştiren, filmin orijinal bütçesini yapay zekânın gişe tahminine göre uyarlayan, yine filmin senaryosunda değişikliğe giden yapımcılarımız var. Bu filmlerin bazıları bugün Netflix’ten izlenebiliyor. Yine sistemi kullanıp gişeye çıkan birçok yapım veya Oscar adayı olan bazı filmler var.
Bu işi İsviçre değil de ABD veya bir başka ülkede yapmak arasındaki farklar nelerdir?
Biz bu işe İsviçre’de EPFL’nin çatısı altındaki bir spin-off kimliğiyle girdik. Lozan’da EPFL’nin oluşturduğu çok güçlü bir ekosistem var. İşe EPFL etiketiyle başlamak bize birçok avantaj getirdi. Hem bulunduğumuz bölgenin yerel yönetiminden hem federal yönetimden önemli hibe destekleri aldık; buna paralel olarak yatırım da çektik. Ayrıca birçok araştırmamızı üniversiteyle birlikte yürütüyoruz.
Tek dezavantajımız, İsviçre’nin film endüstrisi anlamında çok güçlü olmaması.
Yine de özellikle pandemi döneminde gelişen iletişim modellerini de hesaba katarsak, İsviçre’de bulunup Hollywood’daki yapımcılarla çalışmamız açısından bir engel görünmüyor.
Dünyada ve Türkiye’de benzer çalışmalar yapılıyor mu?
Türkiye’de bu konuda çalışan herhangi bir şirket olup olmadığını bilmiyorum. Dünya genelinde ise bize yakın bir konseptle çalışan üç start-up daha var.
Yurt dışında bir girişim kurmanın sizi en çok zorlayan yanları ne oldu?
Start-up kurmanın birçok zorluğu var. Bu zorluklar neredeyse dünyanın her yerinde aynı. İsviçre’de bulunduğumuz bölgenin ana dili Fransızca. Ana diliniz ya da İngilizceniz seviyesinde yerel dili konuşamamak kimi zaman handikap yaratsa da çok önemli bir sorun yaşamadık.
Yapay zekânın geleceğini sektörünüz yönünden nasıl yorumlarsınız?
Yapay zekâ bütün sektörleri güçlü bir şekilde değiştiriyor. Film sektöründe bu işin öncülüğünü Netflix yaptı. Aslında piyasada bizim kullandığımız fırsat tam da bu. Netflix yapay zekâyı kullanarak önemli bir avantaj elde etti; fakat film endüstrisinin geri kalanı Netflix’in sahip olduğu teknolojilere sahip değil. Biz de Largo ile bu boşluğu doldurmak üzere yola çıktık.
Bilkent size neler kattı?
Şu anki serüvenimde Bilkent Üniversitesi’nin bana kazandırdığı vizyonun çok önemli bir etkisi vardır. Bilkent’in müfredatının disiplinlerarası çalışmayı teşvik etmesi, benim mesleki altyapımın oluşması bağlamında çok önemliydi. Ayrıca beraber çalıştığım ve derslerini aldığım hocaların da çok önemli katkıları olmuştur. Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nden tez hocam Prof. Dr. Tolga Çapın, derslerini aldığım Prof. Dr. Uğur Güdükbay ve Prof. Dr. Bülent Özgüç, beni çalıştığım konularda devam etmeye hâlen teşvik eden Prof. Dr. Fazlı Can hocalarımın bugün yapabildiklerim noktasında katkıları büyüktür.
Ekibinizde Bilkentliler var mı?
İsviçre ofisimizde Bilkent Elektrik-Elektronik Mühendisliği’nden mezun bir arkadaşımız var. Takımımız genel olarak bilgisayar mühendisliği ve film endüstrisi tecrübesi olan arkadaşlardan oluşuyor. Türkiye’de de ofis açmayı planlıyoruz. Daha çok Bilkentli ile çalışmak istiyoruz.
Bireysel film çalışmalarınıza devam ediyor musunuz?
İlk uzun metraj filmim için bazı çalışmalar yapmıştım; ama zamanımın tamamını Largo aldığı için bunu belirli bir süre erteledim. Şirketi belirli bir noktaya getirdikten sonra, bu dönemlerde edindiğim deneyimleri ve endüstri ilişkilerini de kullanıp, uzun metraj filmim üzerinde çalışmaya başlamak istiyorum.
2015’te başlattığımız Ouchy Film Festivali’nin 2022’de beşincisini düzenlemek planlarımız arasında. Bu platformda seyirciyi yeni sinema yöntemleriyle etkileyebilecek dünya sineması yapımlarını bir araya getirme amacıyla hareket ediyoruz.
Sinema sektöründe sizi etkileyen isimler kimlerdir?
Sadece ülkemizin değil, dünyanın da en önemli yönetmenlerinden biri olan Nuri Bilge Ceylan’ın birçok filmini defalarca seyretmişimdir. Bunun dışında Michael Haneke, Stanley Kubrick, Coen Kardeşler ve Dardenne Kardeşler, filmlerini izleyerek birçok şey öğrendiğim yönetmenlerdir.
Son olarak hobilerinizi soralım.
Boş vakit bulduğum zamanlarda doğa yürüyüşleri yapmayı seviyorum.